Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri
Şema Terapi
Şema terapi, bireylerin çocukluk döneminde geliştirdiği ve yetişkinlik döneminde de devam eden, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kalıcı düşünce, duygu ve davranış kalıplarını anlamayı ve değiştirmeyi amaçlayan bir terapi yaklaşımıdır. Jeffrey Young tarafından geliştirilen bu terapi yöntemi, toplam 18 temel şema üzerine odaklanır. Bu şemalar, kişinin geçmiş deneyimlerinin bir yansıması olarak, genellikle bilinçdışı düzeyde işleyerek, tekrarlayan olumsuz döngüler yaratır. Şema terapisi, bireyin bu kalıpları fark etmesini, kökenlerini anlamasını ve sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmesini hedefler. Bu yazıda, 18 temel şemanın her birini detaylıca inceleyecek ve bu şemaların bireyin yaşamını nasıl etkilediğini araştıracağız.
Uyumsuz Şemalar
Duygusal Yoksunluk Şeması
Duygusal Yoksunluk şeması, bireylerin ihtiyaç duydukları duygusal desteği, anlayışı ve empatiyi alamadıkları inancını taşımalarına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarından bekledikleri duygusal ilgiyi, sıcaklığı ve desteği alamayacaklarına inanırlar.
Nedenleri
- Çocukluk döneminde ebeveynlerden yeterli duygusal destek, ilgi ve anlayış görmemek.
- Aile içinde duygusal olarak mesafeli veya soğuk bir ortamda büyümek.
- Ebeveynlerin duygusal olarak erişilemez veya ilgisiz olması.
Araştırmalar
- Young, Klosko ve Weishaar (2003), duygusal yoksunluk şemasının çocukluk dönemindeki ihmal ve duygusal desteğin yetersiz olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.
- Schmidt ve ark. (1995) bu şemanın, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu bulmuştur.
Terk Edilme Şeması
Terk Edilme şeması, bireyin önemli kişiler tarafından terk edileceği ve yalnız kalacağı korkusunu taşır. Bu şemaya sahip bireyler, sevdikleri kişilerin onları bırakacağına veya öleceğine inanırlar.
Nedenleri
- Çocukluk döneminde ebeveyn kaybı, boşanma veya sürekli ayrılıklar yaşamak.
- Güvenli bağlanma geliştirememek.
- Sürekli değişen bakım verenler.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003) terk edilme şemasının, çocukluk döneminde yaşanan kayıplar ve ayrılıklarla bağlantılı olduğunu göstermiştir.
- Renner ve Holmes (2005), terk edilme şemasının ilişkisel problemlerle yakından ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Kuşkuculuk Şeması
Kuşkuculuk şeması, bireylerin başkalarının niyetlerine karşı sürekli şüphe duymalarına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının kendilerini kandıracağına, zarar vereceğine veya kötü niyetli olduğuna inanırlar.
Nedenleri
- Çocuklukta ihanet veya aldatma deneyimleri.
- Güvensiz aile ortamı.
- Ebeveynlerin manipülatif davranması veya yalan söylemesi.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), kuşkuculuk şemasının çocukluk döneminde yaşanan güvensizlik ve ihanet deneyimlerinden kaynaklandığını belirtmiştir.
- Giesen-Bloo ve ark. (2006), bu şemanın paranoid düşünce ve davranışlarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Sosyal İzolasyon Şeması
Sosyal İzolasyon şeması, bireyin sosyal çevresinden dışlandığı ve ait olmadığı duygusunu yaşamasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, toplum tarafından kabul edilmediklerine inanırlar.
Nedenleri
- Çocuklukta sosyal dışlanma veya zorbalık deneyimleri.
- Aile tarafından yetersiz sosyal destek.
- Sosyal becerilerin yetersiz gelişimi.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), sosyal izolasyon şemasının sosyal reddedilme ve dışlanma deneyimlerinden kaynaklandığını belirtmiştir.
- Calvete ve ark. (2005), bu şemanın sosyal anksiyete ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Kusurluluk Şeması
Kusurluluk şeması, bireyin kendisini içsel olarak kusurlu, yetersiz ve değersiz hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının kendilerini kabul etmeyeceğine inanırlar.
Nedenleri
- Ebeveynler tarafından sürekli eleştirilme.
- Aile içinde sürekli yetersiz ve kusurlu hissettirilme.
- Çocuklukta aşağılanma ve küçük düşürülme deneyimleri.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), kusurluluk şemasının çocukluk döneminde yaşanan eleştiri ve aşağılamalarla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Pinto-Gouveia ve ark. (2006), bu şemanın düşük benlik saygısı ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Başarısızlık Şeması
Başarısızlık şeması, bireyin kendisini yetersiz, başarısız ve yeteneksiz olarak görmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hayatta başarılı olamayacaklarına inanırlar.
Nedenleri
- Çocukluk döneminde ebeveynlerden gelen yüksek beklentiler ve baskılar.
- Sürekli başarısızlık ve hayal kırıklığı deneyimleri.
- Ebeveynlerin çocuklarını sürekli başkalarıyla kıyaslaması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), başarısızlık şemasının çocukluk döneminde yaşanan yüksek beklentiler ve sürekli eleştirilerle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Riso ve Hudson (2006), bu şemanın düşük benlik saygısı ve performans kaygısıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Bağımlılık Şeması
Bağımlılık şeması, bireyin kendi başına karar veremeyeceğine ve işlerini tek başına halledemeyeceğine inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli başkalarının desteğine ihtiyaç duyarlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin aşırı koruyucu ve kontrolcü olması.
- Çocuklukta bağımsızlık ve özerklik geliştirme fırsatlarının engellenmesi.
- Ebeveynlerin çocukları sürekli yönlendirmesi ve bağımsızlıklarını sınırlaması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), bağımlılık şemasının aşırı koruyucu ebeveynlik ve bağımsızlık fırsatlarının engellenmesiyle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Renner ve Holmes (2005), bu şemanın bağımsızlık ve özerklikle ilgili problemlerle ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Dayanıksızlık Şeması
Dayanıksızlık şeması, bireyin kendisini fiziksel veya duygusal olarak savunmasız hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hastalanacakları, zarar görecekleri veya başlarına kötü bir şey geleceği korkusunu taşırlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin aşırı koruyucu ve endişeli olması.
- Çocuklukta travmatik olaylar yaşamak.
- Ebeveynlerin sürekli tehlikelere karşı uyarması ve korkutması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), dayanıksızlık şemasının aşırı koruyucu ve endişeli ebeveynlik tarzıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Schmidt ve ark. (1995), bu şemanın anksiyete bozukluklarıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
İç İçelik/Gelişmemiş Benlik Şeması
İç İçelik/Gelişmemiş Benlik şeması, bireyin kimlik duygusunu geliştirememesi ve diğerleriyle aşırı derecede iç içe geçmiş hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, bağımsız bir kimlik geliştirmekte zorlanırlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin aşırı müdahaleci ve kontrolcü olması.
- Çocuklukta bağımsız kimlik geliştirme fırsatlarının engellenmesi.
- Aile içinde aşırı derecede iç içe geçmiş ilişkiler.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), iç içelik/gelişmemiş benlik şemasının aşırı müdahaleci ve kontrolcü ebeveynlikle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Calvete ve ark. (2005), bu şemanın kimlik sorunları ve ilişki bağımlılığıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Boyun Eğicilik Şeması
Boyun Eğicilik şeması, bireyin kendi ihtiyaçlarını ve duygularını sürekli olarak diğerlerinin ihtiyaçları ve talepleri karşısında ikinci plana atmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli başkalarının isteklerine boyun eğerler.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuklarına sürekli boyun eğdirmesi ve kendi isteklerini dayatması.
- Çocuklukta kendi ihtiyaçlarının ve duygularının sürekli göz ardı edilmesi.
- Ebeveynlerin otoriter ve kontrolcü olması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), boyun eğicilik şemasının otoriter ve kontrolcü ebeveynlik tarzıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Schmidt ve ark. (1995), bu şemanın düşük benlik saygısı ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Kendini Feda Etme Şeması
Kendini Feda Etme şeması, bireyin kendi ihtiyaçlarını göz ardı ederek başkalarının ihtiyaçlarına odaklanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyarlar.
Nedenleri
- Çocuklukta ebeveynlerin sürekli fedakarlık yapma ve diğerlerinin ihtiyaçlarını karşılama yönünde telkinlerde bulunması.
- Aile içinde kendi ihtiyaçlarının değersiz veya önemsiz hissettirilmesi.
- Kendi duygusal ihtiyaçlarının ihmal edilmesi.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), kendini feda etme şemasının, çocukluk döneminde başkalarının ihtiyaçlarını karşılama yönünde baskı yaşamakla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Harris ve Curtin (2002), bu şemanın, yetişkinlikte ilişkisel problemler ve tükenmişlik ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Duyguları Bastırma Şeması
Duyguları Bastırma şeması, bireyin duygularını ve ihtiyaçlarını ifade etmekten kaçınmasına ve bastırmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, duygusal ifadelerini kontrol ederler ve başkalarına karşı duygusal olarak mesafeli olurlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin duygusal ifadeleri onaylamaması veya cezalandırması.
- Çocuklukta duyguların ifade edilmesinin zayıflık veya sorun olarak görülmesi.
- Aile içinde duygusal ifadelerin sınırlı olması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), duyguları bastırma şemasının, duygusal ifadelerin onaylanmadığı ve cezalandırıldığı bir aile ortamında geliştiğini belirtmiştir.
- Gross ve John (2003), duyguları bastırmanın, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Yüksek Standartlar Şeması
Yüksek Standartlar şeması, bireyin kendisi için aşırı yüksek beklentiler belirlemesine ve mükemmeliyetçi olmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli mükemmel olma çabası içindedirler ve kendi başarılarını yeterli bulmazlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuklarına karşı aşırı yüksek beklentiler içinde olması.
- Sürekli olarak başarılı olma baskısı yaşamak.
- Başarısızlık veya hata yapmanın kabul edilmediği bir aile ortamında büyümek.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), yüksek standartlar şemasının, çocukluk döneminde aşırı yüksek beklentilerle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Egan, Wade ve Shafran (2011), mükemmeliyetçiliğin, anksiyete ve depresyon ile yakından ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Haklılık Şeması
Haklılık şeması, bireyin kendisini diğerlerinden üstün görmesine ve kurallara uymadan ayrıcalıklı bir şekilde davranma hakkına sahip olduğuna inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarından özel muamele beklerler.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuğa sürekli olarak üstün ve özel olduğu mesajını vermesi.
- Aile içinde ayrıcalıklı muamele görmek.
- Ebeveynlerin çocuğun sınırlarını ve kuralları göz ardı etmesi.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), haklılık şemasının, çocukluk döneminde ayrıcalıklı muamele görmekle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Campbell ve ark. (2004), narsisistik eğilimler ve haklılık duygusu arasındaki ilişkiyi araştırmış ve bu şemanın narsisistik kişilik özellikleriyle ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Yetersiz Özdenetim Şeması
Yetersiz Özdenetim şeması, bireyin dürtülerini ve duygusal tepkilerini kontrol etmede zorlanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, anlık tatmin peşinde koşar ve uzun vadeli hedeflere ulaşmada zorlanırlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuğa sınır koymada yetersiz kalması.
- Disiplin ve özdenetim konularında tutarsızlık.
- Aile içinde kurallara ve sınırlara yeterince önem verilmemesi.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), yetersiz özdenetim şemasının, çocukluk döneminde sınır koymada yetersizlik ve disiplin eksikliği ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Tangney, Baumeister ve Boone (2004), düşük özdenetimin, çeşitli davranışsal ve psikolojik sorunlarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Onay Arama Şeması
Onay Arama şeması, bireyin başkalarının onayını ve beğenisini kazanma ihtiyacı duymasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, kendilik değerini başkalarının onayı üzerinden belirlerler.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuğu sürekli onaylama ve beğeni üzerinden motive etmesi.
- Aile içinde başarıların ve davranışların sürekli onaylanması.
- Kendi değerini başkalarının onayı üzerinden belirlemeye yönlendirilmek.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), onay arama şemasının, çocukluk döneminde sürekli onaylanma ihtiyacı ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Lopez ve ark. (2001), onay arama davranışlarının, düşük benlik saygısı ve sosyal anksiyete ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Karamsarlık Şeması
Karamsarlık şeması, bireyin geleceğe dair sürekli olumsuz beklentiler taşımasına ve kötü şeyler olacağına inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli olarak en kötü senaryoları düşünürler.
Nedenleri
- Aile içinde sürekli olarak olumsuz ve karamsar bir bakış açısının olması.
- Çocuklukta sürekli kötü şeylerin olacağına dair uyarılar ve korkutmalar.
- Ebeveynlerin geleceğe dair sürekli olumsuz beklentileri olması.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), karamsarlık şemasının, çocukluk döneminde sürekli olumsuz ve karamsar bir bakış açısı ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Alloy ve ark. (1990), depresif eğilimler ve karamsar düşünce kalıpları arasındaki ilişkiyi araştırmış ve bu şemanın depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Cezalandırıcılık Şeması
Cezalandırıcılık şeması, bireyin kendisine ve başkalarına karşı sert ve cezalandırıcı olmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hataların affedilmemesi gerektiğine inanırlar.
Nedenleri
- Ebeveynlerin çocuklarına karşı sert ve cezalandırıcı tutum sergilemesi.
- Hata ve başarısızlıkların aile içinde ağır şekilde cezalandırılması.
- Mükemmeliyetçi ve katı bir aile ortamında büyümek.
Araştırmalar
- Young ve ark. (2003), cezalandırıcılık şemasının, çocukluk döneminde sert ve cezalandırıcı ebeveynlik ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
- Brewin, Andrews ve Gotlib (1993), cezalandırıcı düşünce kalıplarının, depresyon ve düşük benlik saygısı ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Şema terapi, bireylerin hayatını olumsuz etkileyen köklü düşünce ve davranış kalıplarını anlamada ve değiştirmede güçlü bir araç sunar. Bu yazıda ele aldığımız 18 temel şema, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve duygusal yaralarının nasıl şekillendiğini ve bu şemaların yaşam kalitesine nasıl etki ettiğini ortaya koymaktadır. Her bir şema, bireyin özgün hikayesini yansıtır ve kişisel gelişim yolculuğunda önemli ipuçları barındırır. Şema terapisi ile bu derinlemesine anlama süreci, bireylerin daha sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine olanak tanır. Bu süreçte, kendinizi ve duygusal ihtiyaçlarınızı daha iyi tanıyarak, sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirebilir ve yaşamınıza olumlu yönde yön verebilirsiniz.
Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Alloy, L. B., Abramson, L. Y., Whitehouse, W. G., Hogan, M. E., Tashman, N. A., Steinberg, D. L., … & Donovan, P. (1990). Depressogenic cognitive styles: Predictive validity, information processing and personality characteristics, and developmental origins. Behavior Research and Therapy, 28(5), 491-505.
- Ar, Y. (2014). Büyüklenmecilik ya da İncinebilirlik: NarsisistikKişilik Örgütlenmesinin Şema Terapi YaklaşımıÇerçevesinde Ele Alınması. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 1(3), 29-43. https://doi.org/10.31682/ayna.470593
- Brewin, C. R., Andrews, B., & Gotlib, I. H. (1993). Psychopathology and early experience: A reappraisal of retrospective reports. Psychological Bulletin, 113(1), 82-98.
- Calvete, E., Orue, I., & Hankin, B. L. (2005). Early maladaptive schemas and social anxiety in adolescents: The mediating role of anxious automatic thoughts. Journal of Anxiety Disorders, 19(8), 946-964.
- Campbell, W. K., Bonacci, A. M., Shelton, J., Exline, J. J., & Bushman, B. J. (2004). Psychological entitlement: Interpersonal consequences and validation of a self-report measure. Journal of Personality Assessment, 83(1), 29-45.
- Egan, S. J., Wade, T. D., & Shafran, R. (2011). Perfectionism as a transdiagnostic process: A clinical review. Clinical Psychology Review, 31(2), 203-212.
- Giesen-Bloo, J., van Dyck, R., Spinhoven, P., van Tilburg, W., Dirksen, C., van Asselt, T., … & Arntz, A. (2006). Outpatient psychotherapy for borderline personality disorder: Randomized trial of schema-focused therapy vs transference-focused psychotherapy. Archives of General Psychiatry, 63(6), 649-658.
- Gross, J. J., & John, O. P. (2003). Individual differences in two emotion regulation processes: Implications for affect, relationships, and well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 85(2), 348-362.
- Harris, S. R., & Curtin, J. (2002). Parental perceptions, early maladaptive schemas, and anxiety in children: An observational study. Journal of Anxiety Disorders, 16(6), 639-651.
- Lopez, F. G., Mauricio, A. M., Gormley, B., Simko, T., & Berger, E. (2001). Adult attachment orientations and college student distress: The mediating role of dysfunctional cognitions. Journal of Counseling Psychology, 48(4), 484-495.
- Özdemir, B., & Karaaziz, M. (2023). Obsesif kompulsif bozuklukta şema terapi kullanımı üzerine sistematik bir derleme. ISPEC Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 7(4), 981–993.
- Pinto-Gouveia, J., Castilho, P., Galhardo, A., & Cunha, M. (2006). Early maladaptive schemas and social anxiety in adolescents: The mediating role of anxious automatic thoughts. Journal of Anxiety Disorders, 20(8), 946-964.
- Renner, F., & Holmes, E. A. (2005). Early maladaptive schemas and implicit self-esteem. Cognitive Therapy and Research, 29(6), 621-633.
- Riso, L. P., & Hudson, J. I. (2006). Cognitive aspects of chronic depression. In A. T. Beck & C. M. Bredemeier (Eds.), Cognitive therapy for challenging problems: What to do when the basics don’t work (pp. 225-242). Guilford Press.
- Schmidt, N. B., Joiner, T. E., Young, J. E., & Telch, M. J. (1995). The Schema Questionnaire: Investigation of psychometric properties and the hierarchical structure of a measure of maladaptive schemas. Cognitive Therapy and Research, 19(3), 295-321.
- Tangney, J. P., Baumeister, R. F., & Boone, A. L. (2004). High self-control predicts good adjustment, less pathology, better grades, and interpersonal success. Journal of Personality, 72(2), 271-324.
- Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. Guilford Press.
Serbest Çağrışım Tekniği ve Psikanaliz
Serbest çağrışım, psikanalizde kullanılan temel bir tekniktir. Danışan aklına gelen her şeyi filtreleme ya da eleştirme olmaksızın ifade eder. Sigmund Freud tarafından geliştirilen bu yöntem, terapi seanslarında hastaların bilinçaltındaki düşünceleri, duyguları, anıları ve rüyaları açığa çıkarmak için kullanılır. Danışanlar, herhangi bir konu hakkında düşündüklerini serbestçe konuşurken, terapist bu bilgileri analiz ederek danışanın psikolojik sorunlarının kökenine ulaşmaya çalışır.
Serbest çağrışım teknik olarak basit görünse de bireyin bilinçdışı dünyasına dair derin ve çoğu zaman gizli kalan içgörüler sağlayabilir. Bu yöntem, bireyin kendi kendine sansür uygulamasını engelleyerek, genellikle bastırılmış veya unutulmuş anıların, duyguların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Freud’a göre, bu içgörüler, bireyin psikolojik rahatsızlıklarının ve çatışmalarının anlaşılması ve tedavi edilmesinde kritik öneme sahiptir.
Serbest çağrışım yöntemi, psikanalitik terapinin birçok dalında ve farklı terapi tekniklerinde halen kullanılmakta olup bireyin iç dünyasını keşfetmede değerli bir araç olarak görülmektedir. Bu süreç, bireye kendi iç dünyası hakkında daha fazla farkındalık kazandırır ve duygusal iyileşme yolculuğunda önemli bir adım sağlar.
Serbest Çağrışım Tekniği Nasıl Kullanılır
Serbest çağrışım tekniği yapılırken, danışanın (veya analiz edilen kişinin) rahat bir pozisyonda oturması veya yatması istenir. Genellikle, terapist danışanın görüş alanının dışında kalır. Bu, danışanın terapisti gözlemlemesinin ve bu gözlemlerin düşüncelerine müdahale etmesinin önüne geçmek içindir. İşte serbest çağrışımın nasıl yapıldığına dair adım adım bir rehber:
- Rahat Bir Ortam Yaratmak: Danışanın rahat hissedeceği, sessiz ve özel bir ortamın sağlanması önemlidir. Bu, danışanın dikkatinin dağılmasını önler ve düşüncelerini serbestçe ifade etmeye daha açık hale getirir.
- Yönlendirmelerin Verilmesi: Terapist, danışana aklına gelen her şeyi, ne kadar önemsiz ya da rahatsız edici olursa olsun, filtrelemeksizin söylemesi gerektiğini belirtir. Amaç, bilinçli kontrolün azaltılması ve bilinçdışı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine olanak tanınmasıdır.
- Serbest Çağrışımın Başlatılması: Danışan, aklına gelen ilk düşünceden başlayarak, düşüncelerini, hislerini, anılarını ve hayallerini serbestçe ifade eder. Bu süreçte, terapist genellikle sessiz kalır ve dinler, ancak gerektiğinde danışanı yönlendirebilir veya açıklayıcı sorular sorabilir.
- Dinleme ve Not Alma: Terapist, danışanın söylediklerini dikkatle dinler ve önemli noktaları not alır. Bu notlar, daha sonra danışanın psikolojik durumunu ve bilinçdışı süreçlerini anlamak için kullanılır.
- Analiz ve Yorum: Serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan bilgiler, terapist tarafından analiz edilir. Terapist, danışanın ifadeleri arasındaki bağlantıları, tekrar eden temaları ve potansiyel bilinçdışı çatışmaları belirlemeye çalışır.
- Geri Bildirim ve Tartışma: Terapi sürecinin ilerleyen aşamalarında, terapist gözlemleri ve analizleri hakkında danışanla geri bildirimde bulunabilir. Bu, danışanın kendi iç dünyasını daha iyi anlamasına ve psikolojik büyüme için gerekli değişiklikleri yapmasına yardımcı olur.
Serbest çağrışım, kişisel deneyimler, duygular ve düşünceler hakkında derin bir içgörü sağlamada etkili bir yol olabilir. Ancak, bu tekniğin başarısı büyük ölçüde danışanın kendini açmaya olan istekliliği ve terapistin yorumlama yeteneğine bağlıdır.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
DevamıPsikanalitik Psikoterapi
Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanan ve bireyin bilinçaltı düşünce, duygusal tepkiler ve davranışları üzerine odaklanan bir terapi türüdür. Bu yaklaşım, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, bastırılmış duyguları ve anıları keşfetmeye ve işlemeye yöneliktir. Bu süreçte, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve çocukluk çağındaki ilişkilerin şimdiki duygu durumu, davranışları ve ilişkiler üzerinde nasıl etkili olduğunu anlaması hedeflenir.
Psikanalitik terapinin temel öğeleri arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve transferans gibi kavramlar bulunur. Serbest çağrışım, danışanın aklına gelen her şeyi düzenlemeden ve sansürlemeden ifade etmesini içerir. Rüya analizi, rüyaların, bastırılmış düşünce ve arzuların simgesel ifadeleri olarak değerlendirilmesi sürecidir. Transferans, danışanın terapiste karşı geçmişteki önemli kişilere yönelik duygularını aktarması fenomenidir. Terapist ayrıca karşı-transferansı da göz önünde bulundurur. Yani terapist kendi duygularını ve danışana olan tepkilerini analiz eder.
Psikanalitik psikoterapi genellikle uzun süreli bir süreçtir ve haftada birkaç kez terapi seansı gerektirebilir. Bu terapi türü, bireyin kendi iç dünyasına derinlemesine bir bakış atmasını ve içsel çatışmaları çözme konusunda içgörü kazanmasını sağlamayı amaçlar. Böylece, bireyin daha sağlıklı psikolojik mekanizmalar geliştirmesi ve yaşam kalitesini iyileştirmesi hedeflenir.
Psikanalitik Psikoterapinin Öncüleri
Bu disiplinin temellerini atan ve teorileriyle psikanalizi şekillendiren kişilerdir. Bu öncülerin çalışmaları, psikanalitik düşüncenin gelişiminde kritik rol oynamıştır. İşte en önemli bazı öncüler ve katkıları:
Sigmund Freud (1856-1939)
Psikanalizin kurucusu olarak kabul edilen Freud, insan psikolojisinin anlaşılmasında devrim yaratan teoriler geliştirdi. Bilinçaltı, bastırma, ödipus kompleksi ve rüya analizi gibi kavramlarla insan davranışlarının ve düşüncelerinin altında yatan nedenleri açıklamaya çalıştı.
Carl Gustav Jung (1875-1961)
Freud’un öğrencisi olarak başlayan ancak daha sonra kendi yolunu ayıran Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Jung, kolektif bilinçaltı, arketipler ve bireyselleşme süreci gibi kavramlar geliştirdi. Psikanalizi, kişisel ve kültürel bilinçaltını içerecek şekilde genişletti.
Melanie Klein (1882-1960)
Çocuk psikanalizinin öncülerinden biri olan Klein, çocukların erken yaşlardaki içsel dünyalarını ve bunun yetişkinlikteki etkilerini inceledi. Nesne ilişkileri teorisine önemli katkılarda bulunarak, bebeklerin ilk ilişkilerinin psikolojik gelişim üzerinde derin etkileri olduğunu savundu.
Anna Freud (1895-1982)
Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud, çocuk psikanalizine ve savunma mekanizmaları teorisine önemli katkılar yaptı. Özellikle çocukların psikolojik savunmalarını ve bu savunmaların terapi sürecinde nasıl ele alınabileceğini inceledi.
Donald Winnicott (1896-1971)
İngiliz pediatrist ve psikanalist olan Winnicott, çocuk gelişimi, annelik ve aile ilişkileri üzerine çalışmalar yaptı. “Yeterince iyi anne” kavramını tanıttı ve çocuğun gelişiminde oyunun önemini vurguladı.
Otto Kernberg (1928- )
Kernberg, kişilik bozukluklarıyla ve nesne ilişkileriyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. Özellikle sınırda kişilik bozukluğu üzerine teoriler geliştirdi ve psikanalitik terapide bu bozuklukların tedavisine yönelik yaklaşımlar sundu.
Heinz Kohut (1913-1981)
Kendilik psikolojisinin kurucusu olarak bilinen Kohut, insanın kendilik duygusunun nasıl geliştiğini ve narsisistik kişilik bozukluklarının tedavisindeki psikanalitik yaklaşımları inceledi.
Bu öncülerin her biri, psikanalitik teori ve pratiğin farklı yönlerini geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Çalışmaları, psikanalitik psikoterapinin temelini oluşturur ve günümüzde hala bu alandaki çalışmalara ilham vermeye devam etmektedir.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
Devamı
Motivasyonel Görüşme
Motivasyonel Görüşme: Değişim İçin İçsel Gücünüzü Keşfedin
Değişim, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır; ancak bazen bu değişimi kabul etmek ve üzerinde çalışmak zor olabilir. İster madde bağımlılığı, ister sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri olsun, Motivasyonel Görüşme bireyin kendi değişim yolculuğunda güçlü ve yetkin hissetmesine yardımcı olur.
Motivasyonel Görüşmenin Temelleri
MG, William Miller tarafından 1980’lerde, özellikle alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığı tedavisinde etkili bir yöntem olarak geliştirilmiştir. MG, motivasyonu bir kişilik özelliği değil, bir durum olarak görür ve bireyin kendi değişimine hazır olup olmadığını önemser. Motivasyon eksikliği veya değişime direnç, müdahale edilebilecek ve dönüştürülebilecek bir durum olarak ele alınır.
Nasıl Çalışır
MG, danışanın ambivalansını (kararsızlığını) çözerek değişim için içsel motivasyonu güçlendirir. Danışmanlar, bireyin kendi değerleri ve hedefleri doğrultusunda, değişime yönelik kararlar almasına yardımcı olur. Bu süreçte, empati kurma, dirençle çalışma, öz yeterlilik inancını güçlendirme ve çelişkileri ortaya çıkarma gibi temel ilkeler devreye girer.
Uygulama Alanları
Başlangıçta madde bağımlılığı tedavisinde kullanılan MG, zamanla obezite, diyabet yönetimi, sigara bırakma ve hatta kronik ağrı gibi geniş bir yelpazede sağlık davranışlarının değiştirilmesi amacıyla da uygulanmaya başlanmıştır. Araştırmalar, MG’nin bireyleri sağlıklı davranış değişikliklerine teşvik etmede etkili olduğunu göstermektedir.
Motivasyonel Görüşme Teknikleri
MG, açık uçlu sorular sorma, aktif dinleme, danışanın değişime dair konuşmalarını teşvik etme ve onların değişim sürecine aktif katılımını sağlama gibi teknikler üzerine kuruludur. Bu yaklaşım, bireyin kendi değişim sürecinde aktif bir rol almasını ve kendine olan inancını güçlendirmesini teşvik eder.
Türkiye’deki Durum
Türkiye’de de motivasyonel görüşme, sağlık profesyonelleri tarafından giderek daha fazla kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Çeşitli sağlık alanlarında yapılan araştırmalar ve uygulamalar, MG’nin bireylerin sağlıklı davranış değişiklikleri yapmalarına önemli ölçüde yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır.
Motivasyonel Görüşme, bireyin kendi iç dünyasında bir keşif yolculuğudur. Bu yolculuk, bireyin kendi değişimine liderlik etmesi, kendi kararlarını alması ve hayatında olumlu değişiklikler yapması için gerekli desteği ve rehberliği sağlar. Eğer siz de hayatınızda bir değişiklik yapmayı düşünüyorsanız, motivasyonel görüşme sizin için doğru bir adım olabilir.
Motivasyonel Görüşme Nasıl Fark Yaratır?
Değişim sürecinde bireyler sık sık kararsızlık, korku ve ambivalans ile karşılaşır. MG, bu duyguları tanımak ve onlarla çalışmak için güvenli bir alan sağlar. Danışan merkezli yaklaşımıyla, bireyin kendi içsel motivasyonunu keşfetmesine ve güçlendirmesine yardımcı olur. Bu süreçte, bireylerin kendi hedeflerine ulaşma yolunda özgür ve desteklenmiş hissetmeleri sağlanır.
Değişime Hazırsanız
Eğer siz de bir alışkanlığı bırakmak, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek veya hayatınızda olumlu değişiklikler yapmak istiyorsanız, motivasyonel görüşme bu süreçte size rehberlik edebilir. Bu yöntemle çalışmak, hedeflerinize ulaşma konusunda daha bilinçli ve motive olmanıza yardımcı olur.
Uzman Bir Danışman Bulun
Motivasyonel görüşme, eğitimli sağlık profesyonelleri tarafından uygulanır. Bu alanda uzmanlaşmış bir danışman veya terapist bulmak, değişim yolculuğunuzda size özel ve etkili bir destek sağlayacaktır. Türkiye’de bu alanda hizmet veren birçok profesyonel bulunmaktadır. İhtiyaçlarınıza en uygun desteği alabilmek için, danışmanınızın eğitim ve deneyimlerini göz önünde bulundurun.
Kendi Değişim Hikayenizi Yazın
Motivasyonel görüşme, bireyin kendi hikayesinin yazarı olabileceği bir fırsat sunar. Kendi değişim hikayenizi yazarken, bu yolculuğun size öğreteceği dersler ve kazandıracağı içgörüler sizi daha güçlü ve bilinçli bir birey yapacaktır. Hayatınızda yapmak istediğiniz değişiklikler ne olursa olsun, motivasyonel görüşme, bu değişimi gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan içsel gücü bulmanıza yardımcı olabilir.
Sonuç
Değişim, zaman zaman zorlayıcı ve korkutucu olabilir, ancak aynı zamanda büyüme ve gelişme için de bir fırsattır. Motivasyonel görüşme, bireylerin kendi içlerindeki değişim gücünü keşfetmelerine ve kullanmalarına yardımcı olur. Kendi potansiyelinizin farkına varmak ve hayatınızı istediğiniz yönde şekillendirmek için motivasyonel görüşmeyi deneyimleyin. Değişim yolculuğunuzda size başarılar dileriz.
Yule Psikoloji Enstitüsü
yulepsikoloji@gmail.com
Devamı
Rüya Analizi: Freud ve Jung’un Karşılaştırmalı Görüşleri
Rüya Analizi
Freud’a Göre Rüyalar Ne Anlama Geliyor?
Hepimiz rüya görüyoruz, değil mi? Peki, bu rüyaların anlamı ne? Freud, rüyaların aslında bilinçdışı düşüncelerimizin bir yansıması olduğunu söylüyor. Uyanıkken ahlaki değerler ve gerçeklik bizi derin düşüncelerimizden uzaklaştırıyor. Ama uyuduğumuzda rüyalarla tüm arzularımıza dalıp gidiyoruz. Özellikle, bazen uyanıkken utanç duyduğumuz cinsel arzular bile rüyalarımızda sembolik bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kısacası Freud’a göre rüyalar iç dünyamızın gizli kapılarına anahtar!
Feud’a Göre Rüyaların Derin ve Sembolik Anlamları
Rüyaların karmaşık ve gizemli dünyasında, Sigmund Freud’un “Rüyaların Yorumu” adlı eserinde ortaya koyduğu sembolik anlamlarla karşılaşıyoruz. Freud, rüyaların sadece rastgele görüntüler olmadığını aksine bilinçaltımızın derinliklerinde saklı sembolik mesajları ortaya çıkardığını savunuyor.
Ev Sembolü: Rüyada bir ev görmek, Freud’a göre oldukça anlamlıdır. Düz duvarlı evler erkekleri, birinin tutunabileceği çıkıntıları ve balkonları olan evler ise kadınları temsil eder. Bu, rüyaların cinsiyet ve kişilik özellikleriyle nasıl ilişkilendirildiğini gösteren bir örnektir.
Ebeveynler ve Kraliyet: Rüyada ebeveynlerinizi Kral ve Kraliçe olarak görmek, onlara duyduğunuz derin saygıyı ve sevgiyi yansıtabilir. Bu, aile bağlarının ve ebeveynlere olan bağlılığın sembolik bir gösterimidir.
Su ve Doğum: Suyla ilgili rüyalar doğumu temsil eder. Eğer biri suda boğuluyorsa yeni bir başlangıcı veya dönüşümü temsil edebilir. Suyun içinden çıkmak veya birini sudan kurtarmak annelik ilişkisini veya koruma içgüdüsünü simgeler.
Yolculuk ve Ölüm: Bir yolculuk yapmak rüyalarda ölümü temsil eder. Bu, yaşamın sona ermesi değil, yeni bir başlangıca işaret eden sembolik bir yolculuktur.
Çıplaklık ve Kıyafet: Rüyada çıplak olmak, savunmasızlık veya utanç duygusunu temsil ederken, kıyafetler, özellikle üniformalar, sosyal statüyü veya belirli bir role bürünmeyi simgeler.
Freud ve Cinsellik: Freud, rüyaların cinsel yönlerini özellikle vurgulamıştır. Rüyaların uyanıkken utanç veya korku nedeniyle baskılanan cinsel arzuları ve düşünceleri yansıttığına inanıyordu.
Freud’un Cinsel Semboller Üzerine Bakışı
Erkek Genitali: Sopa, şemsiye, direk veya ağaçla sembolize edilir.
Kadın Genitali: Genellikle doldurulabilecek şeylerle, örneğin çukurlar, delikler, şişeler, kavanozlarla sembolize edilir.
Kadınlar & Erkekler: Kadınlar kağıt ve ahşap objelerle, erkekler ise kaya ve dağla temsil edilir.
Cinsel İlişki: Mücevherler ve tatlılar sıkça karşımıza çıkar.
Dişlerin Düşmesi: Mastürbasyon için bir ceza olarak hadım edilme korkusunu gösterir.
Freud’un Rüya Analizi: Gizli ve Açık Anlamlar
Sigmund Freud, rüya yorumlamasında cinsel dürtülerin önemli bir rol oynadığına inanıyordu. Ancak bu, rüyaların sadece cinsellikle sınırlı olduğu anlamına gelmez. Freud, rüyaların derinlemesine sembolik mesajlar taşıdığını savunmuştur. Bu sembolik mesajlar, “latent” yani gizli anlamlar olarak adlandırılır. Bu gizli anlamlar, rüyanın yüzeyindeki “manifest” yani açık anlamlarından farklıdır. Örneğin, bir rüyada insanların ortasında çıplak olduğunuzu görmek, yüzeyde basit bir çıplaklık rüyası gibi görünebilir. Ancak Freud, bu tür bir rüyanın aslında daha derin korku ve endişeleri temsil edebileceğini belirtir. Belki de bu rüya, insanların sizi eleştireceğinden veya kusurlarınızı göreceğinden duyduğunuz endişeyi yansıtıyordur. Freud’un rüya analizi, rüyaların sadece yüzeydeki anlamlarından çok daha fazlasını sunar ve bu derinlemesine analiz, rüyaların gerçekten ne anlama geldiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
Freud’a Göre Rüyaların Savunma Mekanizmalarıyla Şekillendirilmesi
Rüyaların toplumsal kabul için nasıl manipüle edildiğini merak ediyor musunuz? Freud, bu süreçte savunma mekanizmalarının kritik bir rol oynadığına inanıyordu:
Yer Değiştirme: Rüyalarınızda neden bazen önemsiz şeylere karşı mantıksız bir şekilde tepki gösterdiğinizi merak ettiniz mi? Freud, bu nesnelerin aslında sizi rahatsız eden gerçek şeylerin yerine geçtiğini söyler.
Projeksiyon: Rüyalarınızda başkalarının sizi sevmediğini hissediyor musunuz? Aslında bu, sizin onları sevmediğiniz anlamına gelebilir. Freud, bu mekanizmanın, duygularınızı egonuzun fark etmediği bir şekilde ifade etmenizi sağladığını belirtir.
Sembolizasyon: Rüyalarınızda belirli eylemleri gerçekleştirmek, Freud’a göre baskılanmış dürtülerin sembolik bir ifadesi olabilir. Örneğin, bir sigara içmek veya bir anahtarla araba çalıştırmak cinsel bir anlam taşıyabilir.
Jung’a Göre Rüya Analizi
Carl Jung, rüya yorumlamasında Freud’un cinsel dürtülere odaklanan yaklaşımından farklı bir perspektif sunmuştur. Jung, rüyaların kolektif bilinçdışı ve bireyselleştirme süreçleriyle yakından ilgili olduğuna inanıyordu.
Sembolizm: Jung, rüyaların sembolizm ve imgelemle dolu olduğuna inanıyordu. Bu semboller, bireyin bilinçdışı deneyimlerini yansıtır.
Rüyanın Yorumcusu: Jung’a göre, bir rüyanın en iyi yorumcusu, onu yaşayan kişidir. Bu, rüyaların kişisel ve bireysel deneyimlerle yakından ilgili olduğu anlamına gelir.
Arketip Teorisi: Jung, rüyaları anlamak için arketip teorisini kullandı. Bu teori, rüyaların kolektif bilinçdışı deneyimlerle nasıl ilişkilendirildiğini açıklar.
Rüyaların Terapötik Rolü: Jung, rüyaların sadece analitik değil, aynı zamanda terapötik bir rol oynadığına inanıyordu. Rüyalar, bilinçli ve bilinçdışı zihin arasında bir köprü görevi görür.
Jung ve Rüya Yorumlaması: Arketip İmge Teorisi
Carl Jung, rüya yorumlamasında arketiplerin önemli bir rol oynadığına inanıyordu. Bu arketipler, vücudumuzun farklı organlarından ve zihnimizin derinliklerinden türemiştir.
Arketipler: Jung’a göre arketipler, kolektif bilinçdışından yükselen ve mitolojide, rüyalarda ve masallarda karşımıza çıkan sembollerdir.
Rüya Yorumlaması: Jung, rüyaların yorumlanmasında bireyin yaşam öyküsünün önemli olduğuna inanıyordu. Freud’un sabit semboller üzerine kurulu teorisinin aksine, Jung her bireyin farklı olduğuna ve rüya yorumlarının bu bireysellik üzerine kurulması gerektiğine inanıyordu.
Freud’un Rüya Yorumlama Sanatı: Anahtar Kavramlar ve Semboller
Freud, rüyaları yorumlama konusunda farklı yöntemler bulmuştur.”Rüyaların Yorumu” adlı kitabında, rüyaların derinlemesine analizini ve cinsel dürtülerle olan ilişkisini detaylıca ele almıştır.
Rüya Türleri: Freud, rüyaları latent (gizli) ve manifest (açık) olmak üzere iki kategoriye ayırmıştır. Bunlardan biri bilinçli, diğeri ise gizli anlamlar taşır.
Rüyaların Kökeni: Freud’a göre rüyalar, bireyin baskılanmış cinsel arzularının bir yansımasıdır. Ayrıca rüyaların, bireyin uyanıkken yaşadığı geçmiş deneyimlerden etkilendiğine inanmıştır.
Bilinçdışı ve Rüyalar: Freud, rüyaların bilinçdışı zihinden kaynaklandığına inanıyordu. Bu nedenle rüyaları, bilinçdışı zihne giden kraliyet yoluna benzetmiştir.
Rüyalarda Semboller: Freud, rüyalarda sıkça karşılaşılan sembolleri ve bu sembollerin anlamlarını detaylıca analiz etmiştir. Örneğin, bir sigara içme rüyası veya bir anahtarın kontağa sokulması, Freud’a göre cinsel bir anlam taşıyabilir.
Cinsel Rüyalar: Freud’un libido, Oedipus kompleksi ve Electra kompleksi gibi kavramları, bireyin bilinçdışı zihninde baskılanır ve bu da cinsel rüyalara yol açar.
Rüyaların Yorumlanma İhtiyacı: Freud’a göre rüyaların yorumlanma ihtiyacı, savunma mekanizmalarımızdan kaynaklanmaktadır. Özellikle şu üç mekanizma ön plana çıkar: Yer Değiştirme, Projeksiyon (Yansıtma), Sembolizasyon
Rüya Analizi: Freud ve Jung’un Bakış Açıları
Rüya yorumlaması, Freud ve Jung gibi büyük düşünürlerin çalışmalarıyla derinlemesine incelenmiştir. Freud, rüyaların evrensel sembollerle yorumlanabileceğini savunurken, Jung rüyaların bireysel bilinçdışı deneyimlere dayandığına inanmıştır.
Freud’a göre rüyalar, derin anlamlar taşıyan evrensel sembollerle yorumlanabilir. Rüyaların en garip veya anlaşılmaz oldukları zamanlarda bile derin ve önemli anlamlar taşıyabileceğini belirtir. Yani, bir rüya ne kadar saçma veya mantıksız görünse de, altında derin bir anlam veya mesaj olabileceğini vurgular.
Jung, rüyaların bireysel bilinçdışı deneyimlere dayandığına inanmıştır.
“Rüyalar, ruhunuzun yazmakta olduğu kitaptan alıntılardır.” – JUNG
Rüya yorumlaması, sürekli gelişen ve derinlemesine incelenmesi gereken bir alandır. Freud ve Jung’un bu konudaki görüşleri, rüyaların anlamını ve kökenini anlamamıza ışık tutar.
Rüya Analizi: Freud ve Jung’un Karşılaştırmalı Görüşleri
“Jung Ekolüyle Rüyalarımı Nasıl Analiz Ederim?” bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin ilk iki bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Majumdar, P., & Tripathi, D.S. (2019). Comparison of Freudian & Jungian View on Dream Analysis
Freud, S. (1900). The Interpretation of Dreams. SE 4 & 5.
Jung, C. G. (2014). On the nature of the psyche. Routledge.
DevamıBireysel Terapi (Bireysel Danışmanlık)
Bireysel Terapi (Bireysel Danışmanlık)
Bireysel terapi; bir ruh sağlığı uzmanının, bireyin sorunları üzerinde çalışmasına yardımcı olduğu bir psikoterapi türüdür. Terapist ile danışan arasındaki ortak bir süreçtir. Konuşma terapisi olarak da bilinir. Bireyin refahını olumsuz etkileyen semptomları iyileştirmeye veya kontrol etmeye yardımcı olur.
Terapi seansları;
Bireylere yaşanan sorunlar hakkında eğitimli bir ruh sağlığı uzmanı ile gizlilik ilkeleri dahilinde konuşma fırsatı verir
Bireylerin sorunlarla daha uygun bir şekilde başa çıkabilmesi için ihtiyacı olan yetkinlikleri onlara kazandırır.
Bu tür terapi, aile terapisi veya madde bağımlılığı danışmanlığı gibi diğer ruhsal ve davranışsal tedavi türleri ile kullanılabilir.
Terapinin ortak hedefleri, değişime ilham vermek veya yaşam kalitesini iyileştirmek olabilir. İnsanlar tek başlarına yüzleşmeleri zor olan konularda yardım için terapiye başvurabilirler.
Bireysel Terapinin Etkinliği
Terapide aktif olmaya ve iyileşmeye kararlı olmak, terapötik hedeflere ulaşmak ve olumlu bir terapötik bağı kurmak için esastır.
Terapideki bir kişi açık ve dürüst olduğunda, terapistler konuları daha iyi ele alabilir ve tedavi yaklaşımını ihtiyacı olduğu şekilde kullanabilir. Terapiye gitmek bazı günlerde zor gelebilir. Ancak her seansa katılmak, verilen ödevleri tamamlamak, sabırlı olmak ve tedavi planına bağlı kalmak sürecin olumlu ilerlemesi açısından büyük önem taşır.
Terapi Seanslarından Ne Beklenmeli?
Bireysel terapi; strese, öfkeye, üzüntüye veya çatışmaya neden olabilecek birçok durum için etkilidir. Rahat, özel bir ortamda, danışan ve bir ruh sağlığı uzmanı ile aşağıdakiler dahil (ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere) birçok farklı önemli konuyu çalışabilir:
Düşünceleri ve duyguları ifade etme
Davranış kalıpları
Problemlerin ve çatışmaların çözümü
Güçlülükler ve zayıflıklar
Bireysel terapinin amacı; kısa süreli (acil sorunlara odaklanma) veya uzun süreli (daha karmaşık sorunları araştırmak) olabilir. Seans sayısı ve randevu sıklığı kişinin durumuna ve terapistin tavsiyelerine bağlıdır.
Bu terapinin yöntemi; söz konusu konulara, terapistin uygulamalarına ve bireyin ihtiyaçlarına bağlı olarak değişebilir.
Bireysel terapi, aşağıdaki yaygın sorunlardan herhangi birini yaşayan herkes için faydalıdır:
Aşırı Üzüntü veya öfke, Sevilen birinin ölümü, Boşanma, Madde bağımlılığı, İş yaşamındaki zorluklar, Sosyal Medya Bağımlılığı, Düşük öz güven, Düşük öz saygı, Depresyon, Aile sorunları, Yeme bozuklukları, Zorbalığa maruz kalma, Duygusal istismar, Aile içi şiddet, Bağlanma Sorunları
Haz yitimi, Çatışmalı aile ve/veya kişisel ilişkiler, Anksiyete, Stres, İlişki veya evlilik sorunları, Bağımlılık, Travma, Uykusuzluk
Bireysel Terapinin Faydaları
Bireysel terapi, birçok zihinsel, duygusal ve davranışsal sorunlar için etkili bir tedavidir. Ayrıca, zorlu yaşam durumlarıyla karşı karşıya kalan veya daha sağlıklı, daha işlevsel alışkanlıklar edinmek isteyen bireylere de yardımcı olur.
Bireysel Terapi seansları birçok fayda sağlayabilir
Kendinizi daha iyi anlayabilir
Duygularınızla nasıl başa çıkacağınızı öğrenebilir
Semptomların altında yatan nedenleri anlayabilir
Zor durumlarla başa çıkma becerileri kazanabilir
Sağlıklı kararlar verebilir
Semptomları yönetmeyi öğrenebilir
Yaşam değişikliklerine uyum sağlayabilir
Benlik saygınızı arttırabilirsiniz
“Sorunlarınız ne olursa olsun, terapi yaşamı değiştiren bir deneyim olabilir.”
Bir sorun sıkıntıya neden oluyorsa veya günlük yaşamı etkiliyorsa terapi aramanın zamanı gelmiş olabilir. Sıkıntı; olumsuz düşünceler, duygular, davranışlar ve hatta ağrı veya yorgunluk gibi bedensel bir duyum anlamına gelebilir. Terapiye gitmeden önce semptomların şiddetli hale gelmesini beklememek önemlidir. Sık sık mutsuzsanız veya yaşamınızdaki sorunlar hakkında bunalmış ve umutsuz hissediyorsanız, terapiye başvurmak sizin için en iyisi olabilir. İşe veya okula odaklanamıyorsanız, bağımlılık yaşıyorsanız veya kendinize veya bir başkasına zarar vermek istiyorsanız terapi size yardımcı olabilir.
Bazı insanlar tedaviden kaçınabilir ve bunun birçok nedeni vardır.
Bu nedenlerden bazıları şunlardır:
Ruh sağlığı tedavisiyle gelebilecek etiketlenme konusunda endişelenmek
Geçmişteki acılardan bahsederken utanma duygusu
Herhangi bir şeyin yanlış olduğunu kabul etmek istememek
Tedavideki tartışmaların gizli kalmayacağından korkma ve Mali sorunlar
Bazı terapistler ayrıca ihtiyacı olan kişilere uygun ücretli seçenekler de sunabilirler. Eğitimli bir terapist, insanların yaşam tarzı değişiklikleri yapmasına yardımcı olabilir. Terapi, insanları semptomları yönetme, stresi azaltma ve yaşam kalitelerini iyileştirme becerileriyle donatabilir.
Terapi zihinsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal sorunları tedavi etmeye yardımcı olabilir.
Birçok ruh sağlığı uzmanı terapi sağlar. Terapistler genellikle yüksek lisans veya doktora derecesine sahiptir.
Terapist, terapinin ilk seansı genellikle bilgi toplamaya odaklanır.
Terapist ve danışan, danışanın geçmiş fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığı hakkında konuşurlar ve danışanı terapiye getiren sorunları tartışırlar. Bir terapistin durumu iyi anlaması birkaç seans alabilir. Ancak o zaman endişeleri giderebilir ve etkili yöntemi belirleyebilir.
Danışan, terapistin yönteminin ihtiyaçlarına uygun olup olmadığına karar vermek için ilk seansını da kullanabilir. Başarılı bir tedavi için rahat edeceğiniz bir terapist bulmak çok önemlidir. Kullanılacak terapi türü, tedavi hedefleri, seans uzunluğu ve kaç seans gerektiği hakkında konuşmak önemlidir.
Birçok terapist, danışanı konuşmanın çoğunu yapmaya teşvik eder. İlk başta, geçmiş deneyimler veya mevcut endişeler hakkında konuşmak zor olabilir. Seanslar yoğun duygular uyandırabilir. Seanslar sırasında danışan kızgın veya üzgün olabilir. Bununla birlikte, terapist seanslar ilerledikçe danışanın güven duygusunu hissetmesine ve daha rahat olmasına yardımcı olur.
Terapistler, danışanlarının terapide tartışılan konuları çözümlemelerine yardımcı olabilmek için “ev ödevi” verebilir. Tedavideki bireyler de sürecin herhangi bir noktasında soru sorabilirler. Zaman geçtikçe, terapideki insanlar daha olumlu bir ruh hali ve daha sağlıklı düşünme kalıpları geliştirebilir.
Tedavi gören kişiler terapi seansları sırasında gizlilik bekleyebilirler. Ancak, birisi kendisine veya başkalarına zarar verme tehlikesiyle karşı karşıyaysa, terapist bu gizliliği bozabilir. Birçok terapist, gizliliğin sınırlarını açıklar ve ilk terapi seansı sırasında yazılı yönergeler sağlar.
Bireysel Terapi Seansların Süresi Nedir
Bireysel terapi seansları genellikle 50 ile 60 dakika sürer. Seansların ne sıklıkta gerçekleştiği ve ne kadar sürdüğü, aşağıdakiler de dahil olmak üzere birçok faktöre bağlıdır:
Ele alınan ruhsal sağlık durumu ve ciddiyeti
Terapideki kişinin sorunu geçirdiği süre
Sorunun günlük yaşamı ne kadar etkilediği
Terapideki kişinin ne kadar hızlı iyileştiği
Mali sınırlamalar
Bazı endişeler, birkaç hafta içinde kısa süreli terapi yoluyla giderilebilir. Bununla birlikte, kronik veya daha karmaşık endişeler uzun süreli tedavi gerektirebilir. Bazen gözle görülür ilerlemenin kaydedilmesi bir yıldan fazla sürebilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Randevu için iletişime geçebilirsiniz.
Devamı