Carl Gustav Jung ve Bilinmeyen Yönleri
Carl Gustav Jung, İsviçreli bir psikiyatrist ve psikanalist, psikolojiye özellikle analitik psikoloji alanındaki katkılarıyla tanınır. Kolektif bilinçdışı, arketipler ve bireyselleşme gibi kavramları birçok kişi tarafından bilinse de, Jung’un yaşamı ve çalışmalarının daha az bilinen yönleri, onun etkisinin derinliğini ve karmaşıklığını ortaya koyar.
1. Jung’un Okült ve Mistik Geleneklere İlgisi
Jung, okült ve mistik geleneklere derin bir ilgi duyuyordu. Bilinçdışını keşfetmenin, genellikle onun “numinosum” olarak adlandırdığı ilahi ya da ruhsal deneyimlere dalmayı içerdiğine inanıyordu. Jung’un kütüphanesi, simya metinleri, astroloji yazmaları ve mistik eserlerle doluydu; bunları psikolojik teorilerine entegre etti. Kırmızı Kitap (The Red Book) üzerindeki çalışmaları, onun mistik ve sembolik imgeler üzerindeki araştırmalarına canlı bir örnek sunar.
Numinous kavramı, Carl Gustav Jung tarafından sıklıkla kullanılan bir terimdir ve ilahi ya da ruhsal deneyimlerle bağlantılı olarak bilinçdışının derinliklerini ifade eder. Bu terim, din bilimci Rudolf Otto’nun eserlerinden alınmıştır ve “büyüleyici bir korku ve saygı” uyandıran, insanın varoluşunun ötesinde bir gücü hissettiği deneyimleri tanımlar. Jung’a göre, numinous deneyimler, bireyin bilinçdışıyla bağlantı kurarak psikolojik ve ruhsal dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynar.
Bu kavramı açıklamak gerekirse, bir kişi numinous bir deneyim yaşadığında, bu genellikle açıklanamayan ama güçlü bir ruhsal ya da duygusal çekim hissiyle kendini gösterir. Örneğin, bir kutsal mekânda hissettiklerimiz ya da bir sanat eserine baktığımızda duyduğumuz derin anlam duygusu, bu tür deneyimlere örnek olabilir.
Jung’un çalışmalarında bu kavram, hem bireysel hem de kolektif bilinçdışıyla bağlantının önemli bir parçası olarak görülür ve bireyin kendi varoluşunu daha geniş bir bağlama oturtmasına yardımcı olur.
2. Modern Fiziğe Katkıları
Carl Gustav Jung, kuantum mekaniğinin öncülerinden fizikçi Wolfgang Pauli ile uzun süreli bir yazışma yürüttü. Tartışmaları, psikoloji ve kuantum fiziği arasındaki ilişkiyi, özellikle neden-sonuç ilişkisi olmayan anlamlı rastlantılar olarak tanımladığı senkronisite kavramını keşfetmeyi içeriyordu. Bu iş birliği, bilim ve beşeri bilimler arasındaki boşluğu doldurarak benzersiz bir disiplinler arası perspektif sundu.
3. Jung’un Sanatsal ve Yaratıcı İfadeleri
Jung, karmaşık resimler ve mandalalar oluşturan yetenekli bir sanatçıydı. Kırmızı Kitap’ta yer alan birçok eser, onun için yalnızca terapötik bir yöntem olmakla kalmayıp, aynı zamanda bilinçdışı zihni keşfetme ve anlama yöntemi olarak da hizmet etti. Jung’un sanatsal girişimleri, yaratıcılık ve psikolojinin iyileşme yaklaşımındaki entegrasyonunu vurgular.
4. Sigmund Freud ile Tartışmalı İlişkisi
Freud ve Jung başlangıçta yakın bir profesyonel ilişki paylaşırlarken, bilinçdışının doğasına dair farklı görüşleri dramatik bir ayrılığa yol açtı. Freud, öncelikle cinsel dürtülere odaklanırken, Jung daha geniş kavramları, özellikle ruhsallık ve kolektif arketipleri vurguladı. Bu farklılık, psikanaliz tarihindeki önemli bir anı işaret eden ilişkilerinde gerilim yarattı.
5. Jung’un Kültürler Arası Psikolojide Öncü Rolü
Jung, farklı kültürlerdeki mitleri, sembolleri ve psikolojik uygulamaları keşfetmeye derin bir ilgi duyuyordu. Afrika, Hindistan ve Yerli Amerikan topraklarına yaptığı seyahatler, arketipler ve kolektif bilinçdışına dair teorilerini önemli ölçüde etkiledi. Jung’un çalışmaları, insan deneyiminin evrenselliğini vurgularken kültürel farklılıklara saygı duyuyordu.
6. Jung’un Gölge Çalışmalarına Odaklanması
Jung’un gölge kavramı bugün geniş çapta tartışılmakla birlikte, gölge çalışmasının pratik uygulamaları daha az bilinir. Jung, bireylerin kişiliklerinin karanlık yönleriyle yüzleşmelerini ve bunları bastırmak yerine entegre etmelerini teşvik etti. Bu sürecin, bütünlük ve bireyselleşmeye ulaşmak için gerekli olduğunu savundu.
7. Popüler Kültür Üzerindeki Etkisi
Jung’un fikirleri, edebiyat, sanat ve sinema üzerinde derin bir etki bıraktı. Örneğin, arketip teorisi, modern hikaye anlatımında karakterlerin ve anlatıların inşa edilme şeklini şekillendirdi. Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (The Hero with a Thousand Faces) ve George Lucas’ın Star Wars serisi gibi eserler, Jungcu kavramlara çok şey borçludur.
Sonuç
Carl Jung’un çalışmaları, geleneksel psikolojinin sınırlarını aşar. Onun mistisizm, sanat, fizik ve kültüre yönelik araştırmaları, insan durumunu anlamaya adanmış çok yönlü bir zihni ortaya koyar. Jung’un yaşamının ve katkılarının bu daha az bilinen yönlerini inceleyerek, onun mirasını ve fikirlerinin kalıcı önemini daha derinlemesine takdir edebiliriz.
Carl Gustav Jung ve Bilinmeyen Yönleri
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- Jung, C. G. (2009). The Red Book: Liber Novus. W. W. Norton & Company.
- Main, R. (2004). The Rupture of Time: Synchronicity and Jung’s Critique of Modern Western Culture. Routledge.
- Shamdasani, S. (1998). Jung and the Making of Modern Psychology: The Dream of a Science. Cambridge University Press.
- Campbell, J. (2008). The Hero with a Thousand Faces. New World Library.
- Pauli, W., & Jung, C. G. (1955). The Interpretation of Nature and the Psyche. Pantheon Books.
- Stevens, A. (1990). On Jung. Penguin Books.
Gölge Arketipi
Carl Gustav Jung’un psikoloji dünyasına kazandırdığı en etkileyici kavramlardan biri olan gölge arketipi, insan psikolojisinin derinliklerine dair önemli bir pencere açar. Gölge, bilincimizin dışında kalan ve genellikle bastırdığımız, reddettiğimiz ya da görmezden geldiğimiz yönlerimizi temsil eder. Çoğu zaman karanlık, ulaşılmaz ve rahatsız edici gibi görünse de, eğer yüzleşir ve entegre edebilirsek, kişisel gelişim için büyük bir potansiyel taşır.
Gölge Arketipi Nedir
Jung, gölge arketipini bireyin karanlık tarafı olarak tanımlar. Gölge, bizim ideal benlik algımıza uymayan ve bu yüzden bastırdığımız duygu, düşünce ve davranışlardan oluşur. Bu özellikler olumsuz nitelikler (örneğin öfke, kıskançlık ya da açgözlülük) olabileceği gibi, toplumsal ya da kişisel normlara uymadığı için reddedilen olumlu özellikler (örneğin yaratıcılık, özgüven ya da spontanlık) de olabilir.
Örneğin, sürekli nazik olmayı ön planda tutan bir kişi, öfkesini ya da kararlı tavırlarını bastırabilir ve bunlar farkında olmadan gölgesinin bir parçası haline gelir. Ancak bu özellikler bastırıldığında tamamen yok olmaz; bilinçaltında kalır ve dolaylı yollarla davranışlarımızı etkiler.
Gölge Nasıl Oluşur
Gölge, çocukluk döneminde toplumun beklentileri ve normları ile şekillenmeye başlar. Aile, kültür ya da toplum tarafından kabul görmeyen özellikler, sosyal uyumu sağlamak ve olumlu bir benlik algısı oluşturmak adına bastırılır. Bu süreç zamanla bilinçaltımızda birikerek gölgeyi oluşturur.
Örneğin, çocukken öfkesini ifade etmesi engellenen bir birey, yetişkinlikte çatışmadan kaçınan ancak zaman zaman kontrolsüz öfke patlamaları yaşayan biri haline gelebilir.
Gölgenin Kendini Gösterdiği Durumlar
Gölge genellikle farkında olmadığımız şekillerde kendini gösterir. Bunlar arasında:
- Yansıtma: Gölge özelliklerimizi başkalarına atfetmek. Örneğin, dürüstlük konusunda sorun yaşayan bir kişi, başkalarını sürekli yalan söylemekle suçlayabilir.
- Duygusal Tepkiler: Belirli insanlara veya durumlara aşırı tepkiler vermek, genellikle gölgenin iş başında olduğunu gösterir.
- Rüyalar: Jung’a göre gölge, sıklıkla rüyalar aracılığıyla kendini gösterir ve rahatsız edici figürler veya temalarla ifade edilir.
Gölge Arketipi ve Kişisel Gelişim
Jung, gölgeyi görmezden gelmenin psikolojik dengesizliğe ve tıkanıklığa yol açacağını vurgulamıştır. Gölgeyle yüzleşmek ve onu entegre etmek, bireyleşme (individuation) sürecinin temel bir parçasıdır. Bu süreç, bütünsel ve özgün bir insan olma yolunda atılan en önemli adımlardan biridir.
Gölgeyle Yüzleşme ve Entegrasyon Adımları
- Varlığını Kabul Etmek: Herkesin bir gölgesi olduğunu kabul etmek, bu yolda ilk adımdır.
- Kendini Gözlemlemek: Kişinin tetiklendiği durumlara, yargılamalarına ve tekrarlayan çatışmalara dikkat etmesi gerekir. Hangi özelliklerden ya da duygulardan kaçınıyorsunuz?
- Rüyaları İncelemek: Jung’a göre gölge, rüyalarda sıklıkla ortaya çıkar ve bilinçaltındaki çatışmalara dair ipuçları verir.
- Yaratıcı İfade: Sanat, yazı veya diğer yaratıcı faaliyetler, gölgeyle güvenli bir şekilde yüzleşmek için bir alan sunabilir.
- Terapi: Özellikle Jungian yöntemlerle çalışan bir terapistle gölge çalışması yapmak, bu süreci güvenli ve bilinçli bir şekilde ilerletmeye yardımcı olabilir.
Gölgeyi Kucaklamanın Önemi
Gölge, özünde olumsuz bir kavram değildir. Karanlık ve yıkıcı eğilimler barındırsa da, aynı zamanda yaratıcılık, dayanıklılık ve bilgelik gibi keşfedilmeyi bekleyen potansiyelleri de içerir. Gölgeyi entegre etmek, şu faydaları sağlar:
- İlişkileri İyileştirir: Gölgeyi anlamak, yansıtmayı azaltır ve empatiyi artırır.
- İçsel Uyumu Artırır: Kendini tüm yönleriyle kabul eden birey, içsel çatışmalardan arınır.
- Potansiyeli Ortaya Çıkarır: Gölgenin içinde gizli olan yetenekler ve özellikler, kişinin hayatına yeni bir zenginlik katabilir.
Jung’un Gölge Üzerine Bıraktığı Miras
Jung’un gölge arketipi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin etkiler yaratır. Bireysel düzeyde gölge çalışması, psikolojik büyümeyi ve özgünlüğü destekler. Toplumsal düzeyde ise gölgeyi anlamak, önyargıların, çatışmaların ve ayrışmaların azalmasına katkı sağlayarak farkındalık ve empatiyi teşvik eder.
Jung’un şu ünlü sözü, bu yolculuğun önemini özetler:
“Bilinçsiz olanı (bilinçdışını) bilinçli hale getirmediğiniz sürece, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz bunu kaderiniz sanacaksınız.”
Gölgeyle yüzleşmek kolay değildir; cesaret, dürüstlük ve tevazu gerektirir. Ancak ödülü büyüktür: Kendini daha derin bir düzeyde anlamak ve daha özgün bir yaşam sürmek.
Kaynaklar
Jung, C. G. (1959). Aion: Researches into the Phenomenology of the Self. Princeton University Press.
Sharp, D. (1991). Jung Lexicon: A Primer of Terms & Concepts. Inner City Books.
Stein, M. (1998). Jung’s Map of the Soul: An Introduction. Open Court. Wilde, D.J. (2011). Shadow Archetypes. In: Jung’s Personality Theory Quantified. Springer, London. https://doi.org/10.1007/978-0-85729-100-4_8
Kendi Gölgenizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
Gölgenizi anlamak ve kabul etmek, sadece içinizdeki karanlık yönleri değil, aynı zamanda saklı kalan gücünüzü, yaratıcılığınızı ve potansiyelinizi de ortaya çıkarabilir. Bu yolculukta yalnız değilsiniz.
📞 Telefon: 0532 053 3992
📧 E-posta: yulepsikoloji@gmail.com
🌐 Online Randevu: Yule Psikoloji
Yule Psikoloji, Muğla Gökova’daki ofisimizde veya online terapi seçenekleriyle bireysel ihtiyaçlarınıza uygun profesyonel destek sunmaktadır. Kendinizi daha yakından tanımak ve bu içsel yolculuğa adım atmak için hemen randevu alabilirsiniz.
Devamı
Duygusal Bağımlılık: İçsel Özgürlüğünüzü Geri Kazanın
Duygusal bağımlılık, bireyin kendini tamamlanmış hissetmek için belirli duygulara ya da ilişkilere bağımlı hale gelmesidir. Bu bağımlılık genellikle çözülmemiş duygusal yaralardan, karşılanmamış ihtiyaçlardan ya da çocukluktan gelen davranış kalıplarından kaynaklanır. Duygusal bağımlılıktan kurtulmak, bu bağımlılığın doğasını anlamayı, etkilerini fark etmeyi ve duygusal bağımsızlık ile içsel şifaya yönelik bilinçli adımlar atmayı gerektirir.
Bu yazıda, duygusal bağımlılığın ne olduğunu, nedenlerini, belirtilerini ve bundan kurtulmanın yollarını ele alacağız.
Duygusal Bağımlılık Nedir
Duygusal bağımlılık, bireyin belirli duygusal deneyimleri bilinçsizce tekrar aradığı bir döngüyü ifade eder. Bu deneyimler zarar verici ya da yıkıcı olsa bile, birey kendini bu duygulara çekilmiş hisseder. Örneğin, bazı kişiler çatışma, reddedilme ya da drama dolu ilişkilere sürekli çekilir çünkü bu duygular onlara tanıdık gelir ve geçmişten gelen köklü bir duygusal kalıbı yeniden güçlendirir.
Madde bağımlılığından farklı olarak, duygusal bağımlılık dışsal bir madde yerine içsel deneyimlere dayanır. Çoğu zaman geçmiş travmalar ya da karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarla bağlantılıdır.
Duygusal Bağımlılık Belirtileri
Duygusal bağımlılıkla mücadele ettiğinizi gösteren bazı yaygın belirtiler şunlardır:
- Zararlı Kalıpların Tekrarı: Sürekli olarak duygusal acıya neden olan ilişkilere ya da durumlara çekilmek.
- Aşırı Bağlılık: Terk edilme korkusu ya da sürekli başkalarından onay bekleme ihtiyacı.
- Duygusal Yükseliş ve Düşüşler: Pozitif ya da negatif, yoğun duyguları arzulamak.
- Yalnızlıkla Baş Edememek: Başkalarının onayı olmadan rahat ya da tatmin olmuş hissedememek.
- Kırmızı Bayrakları Görmezden Gelmek: Sağlıksız ilişkilere zararını bildiğiniz halde devam etmek.
Duygusal Bağımlılıktan Kurtulmanın Yolları
- Kalıbı Fark Edin
İlk adım, duygusal bağımlılığı fark etmek ve kabul etmektir. İlişkilerinizi ve duygusal deneyimlerinizi gözden geçirin. Sürekli çatışma, reddedilme ya da ihtiyaç hissi gibi tekrar eden temalar var mı? Bu kalıpları tespit etmek değişim için temel bir adımdır. - Kök Nedenleri Anlayın
Duygusal bağımlılık genellikle çocuklukta yaşanan ihmal, terk edilme ya da duygusal güven eksikliğinden kaynaklanır. Terapinin ya da öz farkındalığın yardımıyla bu kökenleri keşfedebilir ve bağımlılıklarınıza anlam kazandırabilirsiniz. - Duygusal Farkındalık Geliştirin
Farkındalık uygulamaları yaparak, duygusal tetikleyicilerinizi yargılamadan gözlemleyin. Eski kalıplara çekildiğinizi fark ettiğinizde, farklı bir seçim yapma gücünüz olduğunu hatırlayın. - Duygusal Bağımsızlık İnşa Edin
Kendilik değerini dışsal onaya dayandırmadan geliştirin. Size mutluluk ve tatmin getiren hobiler, öz bakım rutinleri ya da yeni becerilerle dolu bir yaşam oluşturun. Amaç, başkalarına bağımlı olmadan anlamlı bir yaşam yaratmaktır. - Sağlıklı Sınırlar Belirleyin
Duygusal bağımlılığı sürdüren ilişkilere ya da durumlara “hayır” demeyi öğrenin. Sınır koymak, duygusal enerjinizi korur ve daha sağlıklı etkileşimler için alan yaratır. - Profesyonel Destek Alın
Bir terapistle çalışmak, duygusal bağımlılığı kırmada son derece değerli olabilir. EMDR ya da Psikodinamik Psikoterapi, Şema Terapi gibi yöntemler, derin yaraları ele alarak olumsuz kalıpları yeniden şekillendirebilir. - Sağlıklı İlişkilerle Çevrenizi Sarın
Büyümenizi destekleyen ve sınırlarınıza saygı duyan insanlarla bir arada olun. Sağlıklı ilişkiler, duygusal bağımlılıktan kurtulmanız için gerekli olan dengeyi ve desteği sağlar. - Kendinize Şefkat Gösterin
Bu süreç boyunca kendinize karşı nazik olun. Duygusal bağımlılığı aşmak zordur ve ilerlemenizi takdir etmek, küçük zaferleri kutlamak önemlidir.
Terapinin Duygusal Bağımlılıktaki Rolü
Terapiler, duygusal bağımlılığı besleyen kalıpları anlamanıza ve çözmenize yardımcı olabilir. Psikodinamik terapi, bağımlılığınızın bilinçdışı kökenlerine inerken, bilişsel-davranışçı terapi (BDT) olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmek için araçlar sunar. Ayrıca, mindfulness tabanlı yaklaşımlar duygusal tetikleyicilere daha sağlıklı bir şekilde yanıt vermenizi öğretir.
Sonuç
Duygusal bağımlılıktan kurtulmak, duyguları bastırmak değil, onları anlamak ve iyileştirmekle ilgilidir. Bu, öz farkındalık, öz şefkat ve kişisel gelişim yolculuğudur. Zararlı kalıplardan kurtulup duygusal bağımsızlık geliştirdikçe, içsel özgürlüğün ve tatminin sizi nasıl bulduğunu göreceksiniz.
İlk adımı atmaya hazırsanız, uzman bir terapistten destek almayı düşünebilirsiniz. Unutmayın, şifa bir süreçtir ve atılan her küçük adım sizi özgürlüğünüze biraz daha yaklaştırır.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar:
- Carnes, P. (2018). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications, Inc.
- Levine, A., & Heller, R. (2010). Attached: The New Science of Adult Attachment and How It Can Help You Find – and Keep – Love. Penguin Publishing Group.
- Van der Kolk, B. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
Karakterolojik Şiddet: Derinlemesine Bir İnceleme
Karakterolojik şiddet, ilişkilerde partnerlerden birinin diğerine karşı sistematik olarak uyguladığı, kontrol ve baskı kurmayı amaçlayan davranışları ifade eder. Bu tür şiddet, fiziksel saldırıların yanı sıra duygusal, psikolojik ve ekonomik istismar biçimlerini de içerir. Temel amacı, mağdur üzerinde sürekli bir güç ve kontrol sağlamaktır.
Tarihsel ve Kavramsal Kökenler
Karakterolojik şiddet kavramı, psikoloji literatüründe özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. İlişkilerdeki güç dinamiklerini ve bireylerin kişilik özelliklerinin bu dinamiklere etkisini inceleyen araştırmalar, bu kavramın gelişimine katkı sağlamıştır. Özellikle narsistik ve antisosyal kişilik bozuklukları üzerine yapılan çalışmalar, karakterolojik şiddetin anlaşılmasında önemli rol oynamıştır.
Karakterolojik Şiddetin Türleri
- Duygusal ve Psikolojik Şiddet: Aşağılama, tehdit etme, manipülasyon ve izolasyon gibi davranışları içerir.
- Ekonomik Şiddet: Mağdurun finansal kaynaklarını kontrol etme veya kısıtlama.
- Sosyal İzolasyon: Mağdurun arkadaşları ve ailesiyle olan ilişkilerini kısıtlayarak yalnızlaştırma.
- Manipülasyon: Gerçekleri çarpıtarak veya duygusal oyunlar oynayarak mağdurun algısını ve davranışlarını kontrol etme.
Örnek Senaryolar
- Duygusal Manipülasyon: Bir partner, diğerini sürekli eleştirir ve onun başarısızlıklarını gündeme getirerek özgüvenini zedeler.
- Ekonomik Kontrol: Partner, diğerinin çalışmasını engeller veya kazandığı parayı kontrol ederek finansal bağımlılık yaratır.
- Sosyal İzolasyon: Partner, diğerinin arkadaşlarıyla veya ailesiyle görüşmesini kısıtlar, böylece onu yalnızlaştırır.
Araştırma ve İstatistikler
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, ilişkilerin %20’sinde duygusal şiddet unsurları gözlemlenmiştir. Ayrıca, duygusal istismarın fiziksel şiddetten daha yaygın olduğu ve genellikle daha önce başladığı belirtilmektedir.
Psikolojik Etkiler
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): Sürekli korku ve güvensizlik hissi.
- Depresyon ve Anksiyete: Sürekli üzüntü, umutsuzluk ve endişe hali.
- Özsaygı Kaybı: Kişinin kendine olan güveninin azalması.
- İzolasyon: Sosyal çevreden uzaklaşma ve yalnızlık hissi.
Karakterolojik Şiddetin Dinamikleri
Şiddet uygulayan kişinin motivasyonları genellikle kontrol arzusu, güvensizlik ve geçmiş travmalardan kaynaklanır. Bu kişiler, partnerlerini kontrol ederek kendi güvensizliklerini telafi etmeye çalışırlar. Ayrıca, çocuklukta yaşanan istismar veya ihmal deneyimleri de bu davranışların gelişimine katkı sağlayabilir.
Çözüm Yollarına Daha Derin Bakış
- Hukuki Destek Yolları ve Yasal Haklar: Mağdurların koruma talep edebileceği yasal yollar ve haklar hakkında bilgi sahibi olmaları önemlidir.
- Destek Gruplarının İşlevleri: Benzer deneyimler yaşayan bireylerle bir araya gelerek destek almak, iyileşme sürecinde faydalı olabilir.
- Şiddet Döngüsünün Kırılması İçin Profesyonel Yaklaşımlar: Bireysel terapi, çift terapisi ve diğer profesyonel destek yöntemleri, şiddet döngüsünün kırılmasında etkili olabilir.
Sonuç
Karakterolojik şiddet, ilişkilerde derin yaralar açabilen ciddi bir sorundur. Bu tür şiddeti tanımak, mağdurların gerekli adımları atarak güvenliklerini sağlamalarına ve iyileşme sürecine başlamalarına yardımcı olabilir. Eğer böyle bir durumla karşı karşıyaysanız, profesyonel destek almanız önemlidir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
(Online ya da yüz yüze psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.)
Kaynaklar
Bancroft, L. (2002). Why does he do that? Inside the minds of angry and controlling men. Berkley Books.
Evans, P. (1996). The verbally abusive relationship: How to recognize it and how to respond. Adams Media.
Gottman Institute. (n.d.). A review of the research on domestic violence. Retrieved from https://www.gottman.com/blog/a-review-of-the-research-on-domestic-violence/
Dergipark. (2020). Understanding domestic violence and emotional abuse. Behavioral Psychology Journal, 13(2), 45-56. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bpd/issue/55067/758939
Devamı
İlişkilerde Şiddet Türleri ve Gottman Çalışmaları
John Gottman’ın çift laboratuvarında şiddet içeren ilişkilerle yapılan çalışmalar, ilişkilerde iki temel şiddet türünü ortaya koymaktadır: Karakterolojik Şiddet ve Durumsal Şiddet.
Karakterolojik Şiddet
Bu şiddet türü, genellikle erkeklerin kadınlara üstünlük kurmak, kontrol etmek ve korkutmak amacıyla şiddet uyguladığı, son derece tehlikeli bir durumdur. Bu tür şiddet çoğunlukla ciddi yaralanmalarla hatta ölümle sonuçlanabilir. Fail ve kurban rollerinin net olduğu bu ilişkilerde, kronik şiddet döngüsü bulunmaktadır. Şiddet genellikle nedensiz şekilde, kontrol ve tahakküm sağlamak için uygulanır.
Bu tür şiddet içeren çiftlerle çift terapisi yapılması önerilmez, çünkü bu tür bir ilişkide çözülebilecek bir problem yoktur. İlişkiyi veya failin davranışlarını değiştirme umudu, gerçekçi değildir.
Durumsal Şiddet
Durumsal şiddet, çiftler arasında nadiren yaşanan ve iletişim becerilerinin eksikliğinden kaynaklanan bir şiddet türüdür. Tartışmalar sırasında kol sıkmak ya da nesne fırlatmak gibi eylemleri içerebilir, ancak bu eylemler ciddi yaralanmalara veya kontrol kurma amacına yönelik değildir. Bu tür şiddet genellikle tekrarlamaz ve çift terapisiyle çözülmesi mümkündür. Terapi sürecinde çiftler, iletişim ve çatışma çözme becerileri kazanarak bu tür olayların önüne geçebilir.
Şiddet Uygulayanlar: Kobralar ve Pitbullar
Gottman, karakterolojik şiddet uygulayan erkekleri iki ana gruba ayırmıştır: Kobralar ve Pitbullar.
Kobralar
Bu grup, şiddet uygularken dahi sakin kalabilen, pişmanlık veya empati hissetmeyen, genellikle antisosyal özellikler taşıyan bireylerden oluşur. Şiddetten zevk alabilirler ve eşlerine bağlılık hissetmezler.
Kobralar:
- Şiddet öncesinde sakinleşir ve soğukkanlılıkla hareket ederler.
- Çocukluklarında sıklıkla fiziksel ve duygusal istismar yaşamışlardır.
- Antisosyal davranışlar sergiler ve dürtü kontrollerinde zorluk yaşarlar.
- Pişmanlık hissetmeden özür dileyebilir, ancak değişim göstermezler.
Eşlerinin İlişkide Kalma Sebepleri
Kobraların eşleri genellikle korku ve depresyon duygularıyla bu ilişkilerde kalmaya devam eder. Eşlerin bu ilişkiden ayrılamama sebepleri arasında ekonomik bağımlılık önemli bir faktör olsa da, eşlerin “değişeceğine dair umutları” ya da “başka bir seçenek görmemeleri” daha baskındır.
Pitbullar
Pitbull grubu, şiddet göstermeden önce giderek daha agresifleşen ve terk edilme korkusuyla hareket eden bireylerden oluşur.
Pitbullar:
- Şiddet öncesinde kalp atışları hızlanır ve agresyonları giderek artar.
- Eşlerine karşı aşırı derecede kıskanç ve bağımlıdırlar.
- Terk edilme korkusu nedeniyle kontrolcü ve baskıcı davranışlar sergilerler.
- Genellikle çocukluklarında ebeveyn şiddetine tanıklık etmişlerdir.
Eşlerinin İlişkide Kalma Sebepleri
Pitbulların eşleri, bu ilişkiden kurtulmanın imkansız olduğu hissine kapılırlar. Pitbulların en büyük korkusu terk edilmek olduğu için, ayrılık süreçlerinde şiddet daha da tehlikeli hale gelebilir.
Kobralar ve Pitbullar Arasındaki Farklılıklar
Özellik | Kobralar | Pitbullar |
Şiddet Sırasındaki Hissiyat | Soğukkanlı ve sakin | Artan agresyon ve gerginlik |
Empati Kapasitesi | Düşük, pişmanlık yok | Daha yüksek, ancak kıskançlık ve kontrolcü davranışlar hakim |
Terk Edilme Korkusu | Yok | Yüksek |
Çocukluk Travmaları | Antisosyal davranışlar, madde bağımlılığı, istismar | Aile içi şiddete tanıklık |
Bu İlişkilerden Kurtulma Yolları
Kobralarla İlişkide:
- Bu bireylerin değişeceğini düşünmek gerçekçi değildir. Öncelikli adım, şiddetin döngüsünden çıkmak için güvenli bir plan hazırlamaktır.
- Profesyonel destek alınmalı ve yakın çevreye durumu açıklayarak yardım istenmelidir.
Pitbullarla İlişkide:
- Ayrılık süreçleri dikkatli planlanmalıdır. Pitbulların terk edilme korkusu, şiddetin artmasına neden olabilir.
- Hukuki destek ve güvenli bir ortam sağlanmalıdır.
- Şiddetin sona erdirilmesi için destek gruplarına ve terapilere başvurulabilir.
Sonuç
Karakterolojik şiddet, ilişkilerde derin travmalar yaratabilen bir olgudur. Kobralar ve Pitbullar gibi farklı dinamiklere sahip şiddet uygulayıcılarını anlamak, bu tür ilişkilerden kurtulmanın ilk adımıdır. Eğer böyle bir durumda bulunuyorsanız, mutlaka profesyonel destek almanız ve güvenliğinizi sağlamanız önemlidir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
(Online ya da yüz yüze psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.)
Kaynakça
- Bancroft, L. (2002). Why does he do that? Inside the minds of angry and controlling men. Berkley Books.
- Evans, P. (1996). The verbally abusive relationship: How to recognize it and how to respond. Adams Media.
- Gottman, J. M., & Jacobson, N. S. (1998). When men batter women: New insights into ending abusive relationships. Simon & Schuster.
- The Gottman Institute. (n.d.). A review of the research on domestic violence. Retrieved from https://www.gottman.com/blog/a-review-of-the-research-on-domestic-violence/
Devamı
Psikolojik Dayanıklılık Nedir
Zorluklar ve stres, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak bazı bireyler, krizler karşısında hızla toparlanıp güçlenebilirken, diğerleri daha fazla zorlanır. Bu farkın temelinde, psikolojik dayanıklılık (resilience) yatmaktadır. Peki, psikolojik dayanıklılık tam olarak nedir ve nasıl geliştirilebilir?
Psikolojik Dayanıklılık
Psikolojik dayanıklılık, bireyin stres, travma, kayıp, hastalık gibi zorluklar karşısında esnek kalabilme, toparlanabilme ve bu deneyimlerden güçlenerek çıkabilme kapasitesidir. Psikolojik dayanıklılık, zorluklardan kaçmak değil; onlarla yüzleşerek uyum sağlamak anlamına gelir.
Amerikan Psikoloji Derneği’ne (APA) göre psikolojik dayanıklılık, bir bireyin hem fiziksel hem de duygusal olarak esnek olmasını sağlayan bir dizi düşünce ve davranış modelinden oluşur (American Psychological Association, 2012).
Psikolojik Dayanıklılığı Etkileyen Faktörler
Dayanıklılık, yalnızca doğuştan gelen bir özellik değildir; çevresel ve kişisel faktörlerle de şekillenir. Bu faktörlerden bazıları şunlardır:
• Destek Sistemleri: Aile, arkadaşlar veya topluluk desteği, zorluklarla başa çıkmada kritik bir rol oynar.
• Bilişsel Esneklik: Problemlere farklı açılardan bakabilme yeteneği, dayanıklılığı artırır.
• İçsel Güç: Bireyin kendine olan güveni ve problem çözme becerileri, kriz anlarında toparlanmayı kolaylaştırır.
• Amaç Duygusu: Hayatta bir anlam ve amaç hissine sahip olmak, bireyi güçlü tutar.
Hayatta Karşılaşılan Zorluklarla Başa Çıkma Yolları
Psikolojik dayanıklılığı artırmak ve hayatın zorluklarıyla daha etkili bir şekilde başa çıkmak için aşağıdaki stratejileri kullanabilirsiniz:
1. Destek Sistemlerinizi Güçlendirin
Sosyal ilişkiler, dayanıklılığın temel taşlarından biridir. Duygularınızı paylaşabileceğiniz güvenilir bir arkadaş veya aile üyesine sahip olmak, stresle başa çıkmayı kolaylaştırır. Topluluk etkinliklerine katılmak veya bir destek grubu bulmak da faydalı olabilir.
2. Duygularınızı Kabul Edin
Zorluklar karşısında hissettiğiniz stres, üzüntü veya öfke gibi duyguları bastırmak yerine kabul etmek önemlidir. Bu duyguları anlamak ve yönetmek, daha sağlıklı bir zihinsel duruma ulaşmanıza yardımcı olur.
3. Esnek Bir Düşünce Yapısı Geliştirin
Her zorluk, aynı zamanda bir öğrenme fırsatı sunar. Olaylara sadece olumsuz yönlerinden değil, büyüme fırsatları açısından da bakmaya çalışın. Örneğin, bir iş kaybı yeni kariyer fırsatları yaratabilir.
4. Fiziksel Sağlığınıza Özen Gösterin
Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku, dayanıklılığı artırmada büyük rol oynar. Fiziksel olarak güçlü bir beden, zihinsel olarak da daha esnek olmanıza yardımcı olur.
5. Kendi Hikayenizi Yeniden Yazın
Olumsuz geçmiş deneyimlerinizi yeniden çerçevelendirin. Kendinize, “Bu durumdan ne öğrendim?” veya “Bu zorluğun bana kattığı olumlu bir şey var mı?” gibi sorular sorun.
6. Stres Yönetimi Tekniklerini Öğrenin
Meditasyon, nefes egzersizleri veya farkındalık (mindfulness) teknikleri, stres düzeyinizi azaltmada etkili araçlardır.
7. Küçük Hedefler Belirleyin
Büyük bir problemi tek seferde çözmek yerine, onu küçük, yönetilebilir parçalara bölün. Bu, hem başarma hissinizi artırır hem de stresinizi azaltır.
Sonuç
Psikolojik dayanıklılık, hayattaki zorluklara karşı bir kalkan değil, onları aşabilmek için sahip olduğunuz bir rehberdir. Dayanıklılık geliştikçe, sadece zorluklara karşı daha güçlü olmakla kalmaz, aynı zamanda bu zorluklardan öğrenerek büyürsünüz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynakça:
• American Psychological Association. (2012). Building your resilience. Retrieved from apa.org.
• Southwick, S. M., & Charney, D. S. (2012). Resilience: The Science of Mastering Life’s Greatest Challenges. Cambridge University Press.
• Bonanno, G. A. (2004). Loss, trauma, and human resilience: Have we underestimated the human capacity to thrive after extremely aversive events? American Psychologist, 59(1), 20-28.
Devamı
Psikodinamik Psikoterapi
Psikodinamik psikoterapi, bilinçaltındaki düşünce ve duyguların bireyin davranışları üzerindeki etkisini incelemeye odaklanan bir psikoterapi türüdür. Bu terapi yaklaşımı, bireyin geçmiş deneyimlerinin, özellikle çocukluk dönemi yaşantılarının, şu anki duygu, düşünce ve davranışlarına nasıl etki ettiğini anlamaya çalışır. Sigmund Freud’un psikanalitik kuramına dayanmakla birlikte, modern psikodinamik terapi, daha kısa süreli ve hedefe yönelik müdahalelerle uyarlanmıştır.
Temel İlkeler ve Teknikler
Psikodinamik terapinin temel ilkesi, bilinçdışı süreçlerin bireyin ruhsal durumunu ve davranışlarını şekillendirdiği fikridir. Terapide, bireyin geçmişte yaşadığı ve çözümlenmemiş duygusal deneyimlerin güncel yaşantılara nasıl yansıdığı incelenir. Bu süreçte, terapist ve danışan arasındaki ilişki, danışanın bilinçdışı malzemeyi ortaya çıkarmasına yardımcı olur.
Başlıca teknikler şunlardır:
- Serbest Çağrışım: Danışanın aklına gelen her şeyi sansürsüz bir şekilde dile getirmesi teşvik edilir. Bu, bilinçdışı düşünce ve duyguların su yüzüne çıkmasına yardımcı olur.
- Rüya Analizi: Rüyalar, bilinçdışı arzuların ve korkuların bir ifadesi olarak görülür. Terapist, rüyaların sembolik anlamlarını çözümleyerek danışanın bilinçdışını anlamaya çalışır.
- Aktarım: Danışanın, terapiste karşı geçmişteki önemli figürlerle (ebeveynler, otorite figürleri gibi) yaşadığı duyguları aktarması. Bu süreç, danışanın bilinçdışı duygusal kalıplarını keşfetmesine yardımcı olur.
- Direnç: Danışanın bilinçdışındaki acı verici düşünce ve duyguları fark etmesini engelleyen bilinçli ya da bilinçsiz savunma mekanizmalarıdır. Terapist, bu direnci analiz ederek danışanın içgörü kazanmasına yardımcı olur.
Psikodinamik Psikoterapi Süreci Nasıl İşler
Psikodinamik psikoterapi süreci, terapist ve danışan arasında güçlü bir terapötik ilişki kurmayı gerektirir. Terapi genellikle haftada bir veya daha fazla seans şeklinde düzenlenir ve her seans yaklaşık 45-50 dakika sürer. Terapist, danışanın serbest çağrışım yapmasını teşvik eder ve bu süreçte ortaya çıkan bilinçdışı içerikleri analiz eder. Terapinin süresi, danışanın ihtiyaçlarına ve terapi hedeflerine bağlı olarak değişebilir. Psikodinamik terapi, genellikle uzun süreli bir süreçtir ve danışanın kendini derinlemesine keşfetmesine olanak tanır.
Psikodinamik Psikoterapinin Yararları
Bu terapi yaklaşımı, bireylerin kendilerini daha iyi anlamalarını, içsel çatışmalarını çözümlemelerini ve daha tatmin edici ilişkiler geliştirmelerini sağlar. Özellikle uzun süreli ve karmaşık ruhsal sorunlarda etkili olduğu bilinmektedir. Psikodinamik terapi, bireyin iç dünyasına derinlemesine bir bakış sunar ve bu sayede daha kalıcı değişimlere yol açar.
Psikodinamik psikoterapi, bireylerin bilinç dışındaki duygu ve düşüncelerini keşfederek içsel dengelerini iyileştirmelerine yardımcı olan etkili bir terapi yöntemidir. Bu terapi süreci, bireyin geçmiş deneyimlerinin bugünkü yaşam üzerindeki etkilerini anlamasına olanak tanır ve derin bir içsel dönüşüm sağlar.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Randevu veya bilgi almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Referanslar:
- Shedler, J. (2010). The efficacy of psychodynamic psychotherapy. American Psychologist, 65(2), 98-109. https://doi.org/10.1037/a0018378
- American Psychoanalytic Association. (2021). What is Psychodynamic Psychotherapy?
- Gabbard, G. O. (2004). Long-Term Psychodynamic Psychotherapy: A Basic Text. American Psychiatric Publishing.
Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Psikoterapi, bireylerin duygusal ve psikolojik zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olmayı amaçlayan profesyonel bir destek sürecidir. Bu süreç, kişinin kendini daha iyi anlamasını, düşünce ve davranış kalıplarını fark etmesini ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesini hedefler. Ancak, psikoterapiye başlamadan önce ne beklemeniz gerektiğini bilmek önemlidir.
Destekleyici Bir Ortam
Psikoterapi, yargılanmadan, eleştirilmeden konuşabileceğiniz güvenli bir ortam sunar. Terapi odası, duygularınızı ve düşüncelerinizi açıkça ifade edebileceğiniz bir alan olarak tasarlanmıştır. Terapistiniz, sizi dinlerken empati ve anlayış gösterecek, bu da kendinizi rahat hissetmenize yardımcı olacaktır.
Zamanla Gelişen Bir Süreç
Psikoterapi, hemen sonuç almayı beklemeniz gereken bir süreç değildir. Sorunlarınızın kökenine inmek ve bu sorunları anlamak zaman alır. Sabırlı olmak ve sürecin doğal akışına güvenmek önemlidir. Her seans, bir öncekinin üzerine inşa edilir. Farkındalık ve değişim zamanla gerçekleşir.
Duygusal Dalgalanmalar
Terapi sürecinde, bazı seanslar diğerlerinden daha zorlayıcı olur. Duygusal olarak zorlandığınız anlar yaşayabilirsiniz. Bu tamamen normaldir. Bu dalgalanmalar, aslında ilerlemenin bir göstergesidir. Duygularınızı bastırmak yerine, onları fark etmek ve işlemeye çalışmak, terapinin bir parçasıdır.
Kendi Kendine Yardım
Terapistiniz size rehberlik ederken, asıl işin sizde olduğunu unutmayın. Terapiden en iyi şekilde yararlanmak için, seanslar arasında terapistinizin önerdiği yöntemleri uygulamak, düşüncelerinizi yazmak ya da belirli egzersizler yapmak önemlidir. Terapi, sadece terapistinizle buluştuğunuz zamanlarda değil, yaşamın her anında kendinize odaklanmayı gerektirir.
Gizlilik
Psikoterapide gizlilik esastır. Terapistinizle paylaştığınız bilgiler, sizin izniniz olmadan üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Bu gizlilik, güvenli bir alan yaratır ve özgürce konuşabilmenizi sağlar. Ancak, bazı yasal yükümlülükler altında, özellikle kendinize veya başkalarına zarar verme riski varsa, terapistiniz durumu yetkililere bildirmek zorunda kalabilir.
Uygulamalı Stratejiler
Psikoterapi, sadece konuşmakla sınırlı kalmaz. Terapistiniz, sizinle birlikte belirli stratejiler geliştirebilir ve bunları hayatınıza nasıl entegre edebileceğinizi gösterebilir. Örneğin, stres yönetimi, duygu düzenleme teknikleri veya düşünce kalıplarınızı değiştirmeye yönelik egzersizler günlük yaşamınızda size yardımcı olur.
Sonuç
Psikoterapi, duygusal ve psikolojik iyilik halinizi desteklemek için güçlü bir araçtır. Ancak, terapi süreci her zaman lineer olmayabilir. İniş çıkışlarla dolu olabilir. Sabırlı olmak, sürece güvenmek ve açık fikirli kalmak, terapiden en yüksek düzeyde fayda sağlamanıza yardımcı olacaktır.
Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Randevu veya bilgi almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Referanslar
- American Psychological Association (APA). (2021). What Should I Expect During My First Therapy Session? Retrieved from https://www.apa.org
- National Institute of Mental Health (NIMH). (2022). Psychotherapies. Retrieved from https://www.nimh.nih.gov
- Mayo Clinic. (2023). Psychotherapy: What you can expect. Retrieved from https://www.mayoclinic.org
Psikoloji ve İçgörü: Kendi Kendini Anlama Sanatı
Psikoloji ve İçgörü
Psikoloji, insan davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, insanların yaşamlarındaki çeşitli zorluklarla başa çıkmalarına, ilişkilerini iyileştirmelerine ve genel yaşam kalitelerini artırmalarına yardımcı olur. Ancak, psikolojinin bir diğer önemli yönü, bireylerin kendilerini daha derinden anlamalarına, yani içgörü kazanmalarına olanak tanımasıdır.
İçgörü Nedir
İçgörü, bireyin kendi düşünceleri, duyguları ve davranışları hakkında farkındalık geliştirmesidir. Bu, kişinin kendini ve çevresindeki dünyayı daha iyi anlamasını sağlar. İçgörü, sadece yüzeydeki düşünce ve duyguları değil, aynı zamanda bunların altında yatan nedenleri de anlamayı içerir. İçgörü kazanan bireyler, kendileriyle ilgili daha derin bir anlayışa sahip oldukları için, yaşamlarında daha bilinçli kararlar alabilirler.
Psikolojinin İçgörü Kazandırmadaki Rolü
Psikoterapi ve danışmanlık süreçleri, bireylerin içgörü kazanmalarına yardımcı olan temel yöntemlerdir. Terapistler, danışanlarının kendi iç dünyalarını keşfetmelerine yardımcı olurken, onları bilinçdışı süreçleri anlamaya ve çözmeye yönlendirirler. İçgörü, bu süreçte bireyin yaşadığı duygusal zorlukların nedenini anlama ve bu zorluklarla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkma kapasitesini geliştirir.
İçgörü ve Değişim
İçgörü, değişim için önemli bir adımdır. Birey, kendi düşünce ve davranışlarının kökenini anlamaya başladığında, bu davranışları değiştirme konusunda daha motive olur. Örneğin, sürekli aynı tür ilişkilerde aynı problemleri yaşayan bir kişi, bu durumun kökeninde hangi inanç veya korkuların yattığını anladığında, bu kalıpları değiştirme konusunda daha istekli olur.
Sonuç
Psikoloji, bireylere kendi iç dünyalarını anlamalarına yardımcı olur. İçgörü, bireyin hem kendisiyle hem de çevresiyle olan ilişkilerinde olumlu değişimlerin kapısını aralar. Bu nedenle, içgörü kazanmak, sadece bireyin kendi hayatını daha bilinçli bir şekilde yönetmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yaşam kalitesini de artırır.
Psikoloji ve İçgörü: Kendi Kendini Anlama Sanatı
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
- American Psychological Association. (n.d.). Insight and Self-Awareness. Retrieved from https://www.apa.org
- Psychology Today. (n.d.). The Power of Self-Insight. Retrieved from https://www.psychologytoday.com
- Siegel, D. J. (2010). The mindful therapist: A clinician’s guide to mindsight and neural integration. W. W. Norton & Company.
Doğum Sonrası Depresyon ( Postpartum Depresyon)
Doğum sonrası depresyon (postpartum depresyon), doğumdan sonra ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Bu durumu yaşayan kişiler, duygusal dalgalanmalar, sık sık ağlama, aşırı yorgunluk, suçluluk ve kaygı hissederler. Bu duygular, bebeklerine bakmayı zorlaştırır.
Doğum sonrası depresyon nedir?
Bebek sahibi olmak hayatı değiştiren bir deneyimdir. Ebeveyn olmak heyecan vericidir ama aynı zamanda yorucudur. Özellikle ilk kez ebeveyn oluyorsanız, endişe veya şüphe hissetmeniz normaldir. Ancak, durumunuz aşırı üzüntü veya yalnızlık, şiddetli ruh hali değişiklikleri ve sık ağlama nöbetleri içeriyorsa, doğum sonrası depresyon yaşıyor olabilirsiniz.
Doğum sonrası depresyon, birinin doğum yapmasından sonra ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Sadece doğum yapan kişiyi etkilemez. Taşıyıcı anneleri ve evlat edinen ebeveynleri de etkiler. İnsanlar bebek sahibi olduktan sonra hormonal, fiziksel, duygusal, finansal ve sosyal değişiklikler yaşarlar. Bu değişiklikler, doğum sonrası depresyon belirtilerine neden olabilir.
Doğum sonrası depresyon türleri nelerdir?
Üç farklı doğum sonrası duygu durumu bozukluğu vardır:
Doğum sonrası hüznü veya bebek hüznü
Bebek hüznü, doğumdan sonra insanların %50 ila %75’ini etkiler. Bebek hüznü yaşıyorsanız, sık sık ve uzun süreli ağlama nöbetleri, sebepsiz yere üzüntü ve kaygı yaşarsınız. Bu durum genellikle doğumdan sonraki ilk hafta (bir ila dört gün) içinde başlar. Deneyim hoş olmasa da, genellikle iki hafta içinde tedavi gerektirmeden geçer. Yapabileceğiniz en iyi şey, destek bulmak ve arkadaşlarınızdan, ailenizden veya partnerinizden yardım istemektir.
Doğum sonrası depresyon
Doğum sonrası depresyon, bebek hüznünden çok daha ciddi bir durumdur. Daha önce doğum sonrası depresyon yaşadıysanız, her gebelikte riskiniz %30 artar. Bu depresyon, yoğun duygusal dalgalanmalar, sık ağlama nöbetleri, sinirlilik, yorgunluk, suçluluk, kaygı ve kendinize ya da bebeğinize bakamama gibi belirtilerle kendini gösterir. Doğumdan bir hafta içinde veya kademeli olarak, hatta bir yıl sonrasına kadar ortaya çıkabilir. Belirtiler birkaç ay sürer. Bu süreçte psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Doğum sonrası psikoz
Doğum sonrası psikoz, doğum sonrası depresyonun son derece şiddetli bir formudur ve acil tıbbi müdahale gerektirir. Bu durum daha nadirdir ve doğumdan sonra sadece 1.000 kişide 1’ini etkiler. Belirtiler genellikle doğumdan hemen sonra hızla ortaya çıkar ve birkaç hafta ila birkaç ay arasında sürer. Belirtiler şiddetli ajitasyon, kafa karışıklığı, umutsuzluk ve utanç duyguları, uykusuzluk, paranoya, sanrılar veya halüsinasyonlar, hiperaktivite, hızlı konuşma veya mani içerir. Doğum sonrası psikoz, intihar riski ve bebeğe zarar verme riski nedeniyle acil tıbbi müdahale gerektirir. Tedavi genellikle hastaneye yatış, psikoterapi ve ilaç tedavisini içerir.
Doğum sonrası depresyondan kimler etkilenir?
Doğum sonrası depresyon yaygındır. İnsanların %75’ine kadar olan kısmı doğumdan sonra bebek hüznü yaşar. Bu insanların %15’e kadar olan kısmı doğum sonrası depresyon geliştirir. 1.000 kişide 1 kişi doğum sonrası psikoz geliştirir.
Bebek hüznü veya doğum sonrası depresyon yaşadığımı nasıl anlarım?
Birçok insan doğum yaptıktan sonra bebek hüznü yaşar. Bebek hüznü ve doğum sonrası depresyon benzer belirtilere sahiptir. Ancak, bebek hüznü belirtileri yaklaşık 10 gün sürer ve daha az yoğundur. Doğum sonrası depresyonda belirtiler haftalar veya aylar sürer ve belirtiler daha şiddetlidir.
Bebek hüznünüz olabilir eğer:
- Ağlama nöbetleri yaşıyorsanız.
- Bunalmış hissediyorsanız.
- İştahınızı kaybediyorsanız.
- Uyuma sorunu yaşıyorsanız.
- Ani ruh hali değişiklikleri yaşıyorsanız.
Belirtilerinizi doktorunuzla paylaşarak belirtilerinizin tedavi gerektirip gerektirmediğini öğrenebilrisiniz.
Doğum sonrası depresyon ne kadar sürer?
Çocuğunuz doğduktan sonra bir yıla kadar sürebilir. Ancak, bu bir yıl içinde “iyileşmiş” hissetmeniz gerektiği anlamına gelmez. Doktorunuzla belirtileriniz ve tedavi hakkında konuşun. Nasıl hissettiğiniz konusunda dürüst olun. O size doğru bir tedavi yöntemi önerecektir.
Çocuğumun doğumundan sonra depresif olma riskimi artıran faktörler nelerdir?
Belirli faktörler doğum sonrası depresyon riskinizi artırır:
- Depresyon, doğum sonrası depresyon veya aile öyküsü.
- Sınırlı sosyal destek.
- Evlilik veya ilişki çatışması.
- Gebelikle ilgili kararsızlık.
- Sağlık durumları, zor doğum veya erken doğum gibi gebelik komplikasyonları.
- 20 yaşından küçük olma veya bekar ebeveyn olma.
- Özel ihtiyaçları olan veya çok ağlayan bir bebek sahibi olma.
Doğum sonrası depresyonun belirtileri nelerdir?
Bazı insanlar belirtilerinden utanır veya bu duyguları yaşadıkları için kendilerini kötü ebeveynler gibi hissederler. Bu depresyon türü son derece yaygındır. Bu şekilde hisseden tek kişi siz değilsiniz ve bu sizin kötü bir insan olduğunuz anlamına gelmez.
Doğum sonrası depresyonunuz olabilir eğer:
- Üzgün, değersiz, umutsuz veya suçlu hissediyorsanız.
- Aşırı endişeleniyor veya tedirgin hissediyorsanız.
- Hobilerinizden veya daha önce keyif aldığınız şeylerden zevk almıyorsanız.
- İştah değişiklikleri yaşıyor veya yemek yemiyorsanız.
- Enerji ve motivasyon kaybı yaşıyorsanız.
- Uyuma sorunu yaşıyor veya sürekli uyumak istiyorsanız.
- Sebepsiz yere veya aşırı ağlıyorsanız.
- Düşünme veya odaklanma zorluğu yaşıyorsanız.
- İntihar düşünceleri veya ölmek istediğinizi hissediyorsanız.
- Bebeğinize ilgi duymuyorsanız veya bebeğinizin etrafında kaygılı hissediyorsanız.
- Bebeğinize zarar verme düşünceleri veya bebeğinizi istemediğinizi hissediyorsanız.
Sizde bu belirtilerin olduğunu düşünüyorsanız sağlık uzmanınıza başvurun. Bu, doğum uzmanınız, birincil bakım sağlayıcınız veya ruh sağlığı uzmanınız olabilir. Bebeğinizin pediatri uzmanı da size yardımcı olabilir.
Doğum sonrası depresyonun nedenleri nelerdir?
Doğum sonrası depresyon ile doğum sonrası hormon düşüşü arasındaki bağlantıyı belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Östrojen ve progesteron seviyeleri hamilelik sırasında on kat artar ancak doğumdan sonra hızla düşer. Doğumdan üç gün sonra bu hormonların seviyeleri hamilelik öncesi seviyelerine geri döner.
Bu kimyasal değişikliklere ek olarak, bebek sahibi olmakla ilgili sosyal ve psikolojik değişiklikler doğum sonrası depresyon riskinizi artırır. Bu değişikliklere fiziksel değişiklikler, uyku eksikliği, ebeveynlik endişeleri veya ilişkilerinizdeki değişiklikler örnek olarak verilebilir.
Aşağıdaki belirtilerden herhangi birini yaşadıysanız, lütfen profesyonel destek alın:
- Kendinize veya bebeğinize zarar verme düşünceleri.
- Ölüm veya intihar düşüncelerinin tekrarı.
- Son iki haftadır günün çoğu zamanında depresif ruh hali.
- Aşırı kaygı, suçluluk, umutsuzluk, korku, panik veya değersizlik hissi.
- Düşünme, odaklanma, karar verme veya günlük durumlarla başa çıkma zorluğu.
- Son iki haftadır hemen hemen her gün çoğu etkinlikten zevk alamama veya ilgi kaybı.
Doğum sonrası depresyon bebeğimi etkileyebilir mi?
Evet, bebeğinizi etkileyebilir. Tedavi almak, hem sizin hem de bebeğiniz için önemlidir.
- Bebeğinizle bağ kurmakta zorlanırsınız
- Çocuğunuz davranış veya öğrenme sorunları yaşayabilir.
- Çocuğunuzun doktoru ile randevuları kaçırabilirsiniz.
- Çocuğunuz beslenme ve uyuma sorunları yaşayabilir.
- Çocuğunuzun obezite veya gelişimsel bozukluk riski artabilir.
- Çocuğunuzun bakımını ihmal edebilir veya hastalandığında bunu fark etmeyebilirsiniz.
- Bebeğiniz sosyal becerileri gelişmemiş olabilir.
Doğum sonrası depresyon nasıl tedavi edilir?
Doğum sonrası depresyon, belirtilerinizin türüne ve şiddetine bağlı olarak farklı şekillerde tedavi edilir. Tedavi seçenekleri arasında anksiyete giderici veya antidepresan ilaçlar, psikoterapi (konuşma terapisi veya bilişsel davranışçı terapi) ve destek grubu katılımı bulunur.
Doğum sonrası depresyonla başa çıkmanın yolları nelerdir?
Bunalmış hissetmek normaldir. Ebeveynlik iniş çıkışlarla doludur ve bebek sahibi olmak kolay değildir. Depresyonunuz varsa, yalnız acı çekmek zorunda değilsiniz.
İşte doğum sonrası depresyonla başa çıkmanıza yardımcı olacak bazı şeyler:
- Bir terapist, arkadaş, aile üyesi veya sizi dinleyecek ve size yardımcı olacak biriyle konuşun.
- Yeni ebeveynler için bir destek grubuna katılın.
- Sağlıklı beslenmeye çalışın ve egzersiz için zaman bulun.
- Kendiniz için dinlenmeye öncelik verin.
- Arkadaşlarınızla dışarı çıkın veya onlarla telefonda konuşun.
- Okuma veya diğer hobiler gibi keyif aldığınız şeyleri yapmaya zaman ayırın.
- Ev işlerinde veya alışverişte yardım alın.
Doğum sonrası depresyon önlenebilir mi?
Doğum sonrası depresyon tamamen önlenemez. Durumun uyarı işaretlerini ve riskinizi artıran faktörleri bilmek yardımcı olur. İşte doğum sonrası depresyonu önlemeye yardımcı olabilecek bazı ipuçları:
- Kendiniz ve bebeğiniz için beklentilerinizde gerçekçi olun.
- İlk eve gittiğinizde ziyaretçileri sınırlayın.
- Yardım isteyin — başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini söyleyin.
- Bebeğiniz uyuduğunda uyuyun veya dinlenin.
- Egzersiz yapın — bir yürüyüş yapın ve bir mola için evden çıkın.
- Aileniz ve arkadaşlarınızla iletişimde kalın — kendinizi izole etmeyin.
- Partnerinizle ilişkinizi geliştirin — birbirinize zaman ayırın.
- Bazı iyi günler ve bazı kötü günler bekleyin.
Doğum sonrası depresyonla ilgili belirtiler için ne zaman profesyonel yardım almalıyım?
- Belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa.
- Normal işlev göremiyor veya günlük durumlarla başa çıkamıyorsanız.
- Kendinize veya bebeğinize zarar verme düşünceleriniz varsa.
- Günün çoğunda aşırı endişeli, korkmuş ve panik hissediyorsanız.
Doğum sonrası kaygım mı var yoksa doğum sonrası depresyon mu?
Doğum sonrası kaygı ve doğum sonrası depresyon bazı belirtileri paylaşır, ancak farklı durumlardır. Aşırı endişelenmek, sebepsiz yere panik hissetmek ve mantıksız korkular veya takıntılar yaşamak, doğum sonrası kaygının belirtileridir.
Babalar doğum sonrası depresyon geçirebilir mi?
Evet, her iki partner de doğum sonrası depresyon belirtileri yaşayabilir. Bebeğinizi eve getirdikten sonra depresyon veya kaygı belirtileri yaşıyorsanız, siz ve partnerinizin yardım alması önemlidir. Çocuğun doğumundan sonraki ilk yılda partnerlerin %4’ünün depresyon yaşadığı tahmin edilmektedir.
Doğum sonrası disfori nedir?
Doğum sonrası disfori, bebek hüznü için başka bir isimdir. Doğumdan sonraki ilk hafta içinde başlar ve birkaç gün içinde tıbbi tedavi olmadan geçer.
Doğum sonrası depresyonu olan birine nasıl yardımcı olabilirim?
- Depresyon ve kaygı belirtilerini bilin ve arkadaşınızı veya partnerinizi tıbbi yardım almaya teşvik edin.
- İyi bir dinleyici olun. Onlara dinlemek ve yardımcı olmak için orada olduğunuzu bildirin.
- Günlük işlerde, temizlik ve alışveriş gibi işlerde onlara yardımcı olmayı teklif edin.
- Bebeği uyurken veya dinlenirken izlemeyi teklif edin.
- Bir terapistten veya başka bir ruh sağlığı uzmanından yardım almalarına teşvik edin. Bir randevu ayarlamayı veya destek olarak onlarla gitmeyi teklif edin.
*Doğum sonrası depresyon, sizi kötü bir ebeveyn veya kötü bir insan yapmaz. Buna neden olan biyolojik, fiziksel ve kimyasal faktörler kontrolünüz dışındadır.
*Profesyonel yardım ile hemen hemen herkes belirtilerini aşabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- ACOG. Postpartum depression (https://www.acog.org/womens-health/faqs/postpartum-depression). Accessed 4/13/2022.
- American Academy of Family Physicians. Postpartum Depression (PPD) (https://familydoctor.org/condition/postpartum-depression/). Accessed 4/13/2022.
- American Psychiatric Association. What is Postpartum Depression? (https://www.psychiatry.org/patients-families/postpartum-depression/what-is-postpartum-depression) Accessed 4/13/2022.
- American Psychological Association. What is Postpartum Depression and Anxiety? (https://www.apa.org/pi/women/resources/reports/postpartum-depression) Accessed 4/13/2022.
- Centers for Disease Control. Depression During and After Pregnancy (https://www.cdc.gov/reproductivehealth/features/maternal-depression/index.html). Accessed 4/13/2022.
- Complojer M, Schweigkofler H, Schwitzer J, Scherer A, Schwitzer GO, Schiefenhövel W. Die Bedingungsvariablen der postpartalen Dysphorie [The preconditions of postpartum dysphoria (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19272290/)]. Neuropsychiatr. 2009;23(1):35-41. German. PMID: 19272290. Accessed 4/13/2022.
- March of Dimes Foundation. Postpartum depression (https://www.marchofdimes.org/pregnancy/postpartum-depression.aspx). Accessed 4/13/2022.
- National Institute of Mental Health. Perinatal depression. (https://www.nimh.nih.gov/health/publications/perinatal-depression) Accessed 4/13/2022.
- Office on Women’s Health. Postpartum depression (https://www.womenshealth.gov/mental-health/mental-health-conditions/postpartum-depression). Accessed 4/13/2022.
- U.S. Preventative Services Tash Force. Recommendation: Perinatal Depression Prevention Interventions (https://www.uspreventiveservicestaskforce.org/uspstf/recommendation/perinatal-depression-preventive-interventions#fullrecommendationstart). Accessed 4/13/2022.