Travma Bağı Neden Olur
Travma bağı, bireylerin travmatik ilişkilerde, özellikle de istismar eden ya da manipülatif partnerlerle, uzun süreli ve güçlü duygusal bağlar geliştirdiği bir olgudur. Travma bağı, genellikle duygusal, fiziksel ya da cinsel istismar içeren ilişkilerde ortaya çıkar ve bireylerin bu tür ilişkilerden kopmalarını zorlaştırır. Bu yazıda, travma bağının nedenlerini ve nasıl geliştiğini derinlemesine inceleyeceğiz.
Travma Bağının Nedenleri
Duygusal Bağımlılık
Duygusal bağımlılık, bireyin kendini değerli hissetmek için sürekli olarak bir başkasının onayına ve sevgisine ihtiyaç duymasıdır. Bu durum, kişinin kendine olan güvenini ve bağımsızlığını zayıflatır.
Çocukluk döneminde ihmal ya da duygusal istismar yaşamış bireyler, yetişkinliklerinde de bu tür ilişkileri tekrarlama eğiliminde olurlar.
İstismar Döngüsü
İstismar döngüsü, istismarcının kurbanı üzerinde sürekli olarak kontrol ve güç kullanmasını içerir. Bu döngü genellikle üç aşamadan oluşur: balayı dönemi, gerilim birikimi ve patlama.
Bu döngü, kurbanın kendini suçlu hissetmesine ve istismarcının davranışlarını haklı görmesine neden olur. Balayı dönemi, istismarcının affedilmesine ve ilişkinin devam etmesine yol açar.
Travmatik Bağlanma
Travmatik bağlanma, bireylerin hayatlarındaki önemli kişilere, özellikle de bakım verenlere duyduğu güven ve bağlılık ihtiyacından kaynaklanır. Bu durum, travmatik olaylar sırasında bile devam edebilir.
Çocuklukta ebeveynlerinden yeterli sevgi ve güven duygusu almayan bireyler, bu eksikliği yetişkinliklerinde telafi etmeye çalışırlar ve bu yüzden istismarcı partnerlerine sıkı sıkıya bağlanırlar.
Psikolojik Manipülasyon
Psikolojik manipülasyon, bir bireyin diğerini kontrol etmek için çeşitli zihinsel ve duygusal taktikler kullanmasıdır. Gaslighting, izolasyon ve aşırı eleştiri bu taktikler arasındadır.
Manipülatif ilişkilerde kurban, manipülatörün gerçek niyetlerini göremez hale gelir ve kendine olan güvenini kaybeder. Bu durum, kurbanın ilişkiye olan bağımlılığını artırır.
Korku ve Tehditler
İstismarcılar, kurbanlarını korku ve tehditlerle kontrol altında tutarlar. Bu, fiziksel şiddet tehditleri, ekonomik bağımlılık veya sosyal izolasyon olabilir.
Kurbanlar, istismarcının tehditlerinden korktukları için ilişkiden ayrılma cesaretini gösteremezler. Bu korku, travma bağının güçlenmesine neden olur.
Sevgi ve Bağlılık Yanılgısı
Kurbanlar, istismarcının arada sırada gösterdiği sevgi ve bağlılık ifadelerini, ilişkinin devam etmesi için bir umut ışığı olarak görürler.
Bu yanılgı nedeniyle, kurban, istismarcının değişeceğine inanır ve ilişkide kalmaya devam eder.
Travma bağı, bireylerin sağlıksız ve istismarcı ilişkilerde kalmalarına neden olan karmaşık bir olgudur. Bu bağın nedenleri arasında duygusal bağımlılık, istismar döngüsü, travmatik bağlanma, psikolojik manipülasyon, korku ve tehditler, sevgi ve bağlılık yanılgısı gibi faktörler yer almaktadır. Bu tür ilişkilerden kurtulmak ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için profesyonel yardım almak önemlidir.
Travma Bağı Neden Olur
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
Referanslar
- Carnes, P. (1997). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications.
- Herman, J. L. (1997). Trauma and Recovery: The Aftermath of Violence – From Domestic Abuse to Political Terror. Basic Books.
- Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
- Dutton, D. G., & Painter, S. (1981). Traumatic Bonding: The Development of Emotional Attachments in Battered Women and Other Relationships of Intermittent Abuse. Victimology: An International Journal, 6(1-4), 139-155.
- Walker, L. E. (2009). The Battered Woman Syndrome. Springer Publishing Company.
Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?
Stockholm Sendromu, psikolojik bir yanıt olarak, bir rehine veya taciz mağdurunun, kendisine zarar veren kişiye karşı olumlu duygular geliştirmesi durumudur. Bu durum, rehin alınma veya kötü muamele gören bireylerin, saldırganlarına karşı anlayış, sempati veya diğer pozitif duyguları beslemesiyle karakterize edilir.
Stockholm Sendromu
İlk olarak 1973’te, Stockholm, İsveç’te bir banka soygunu sırasında tanımlanmıştır. Bu olayda, dört banka çalışanı, soygun yapan iki kişi tarafından rehin alındı. Altı gün süren bir polis kuşatmasının ardından serbest bırakılan rehineler, kaçıranlarına karşı güçlü duygusal bağlar geliştirdi ve onları savunarak, hatta avukat tutarak destek oldu. Rehineler, kaçıranların kendilerine iyi davrandığını ve fiziksel zarar vermediğini belirtti. Bu olayın ardından, rehinelerin kaçıranlarıyla kurduğu bu tür duygusal bağlar için ‘Stockholm Sendromu’ terimi kullanılmaya başlandı.
Stockholm Sendromu, bir zihinsel sağlık durumu olarak resmi olarak tanınmasa da, zor durumlarla başa çıkmak için bir adaptasyon mekanizması olarak değerlendirilir.
Bu sendrom, sadece rehine durumlarıyla sınırlı değildir ve çocuk istismarı, cinsel taciz, aile içi şiddet gibi diğer kötüye kullanım durumlarında da gözlemlenebilir.
Semptomlar
Koruma ve Kurtarma İsteği
Mağdur, kaçıran kişinin eylemlerini anlamaya çalışır ve onlara acır.
Kaçıranın Nedenlerini ve Amaçlarını Mantıklı Bulma
Mağdur, kaçıranın nedenlerini ve amaçlarını makul bulabilir.
Kaçıranın İyiliğine ve İnsanlığına İnanma
Mağdur, kaçıranın iyiliğine inanabilir ve onu bir tehdit olarak görmeyebilir.
Kaçırandan Sonra Olumlu Duygular Besleme
Mağdur, serbest bırakıldıktan sonra bile kaçıran(lar)a karşı olumlu duygular besleyebilir.
Kurtarıcılara Karşı Olumsuz Duygular
Mağdur, polis, aile ve arkadaşlar gibi kurtarıcılara karşı olumsuz duygular besleyebilir.
Örnekler
Patricia Hearst (1974)
1974 yılında, 19 yaşındaki Patricia Hearst, radikal bir solcu grup olan Symbionese Liberation Army (SLA) tarafından kaçırıldı. Bu olay, Amerikan tarihindeki en çarpıcı kaçırma vakalarından biri olarak kaydedilmiştir.
Patricia Hearst, kaçırıldıktan sonra, birkaç hafta boyunca SLA tarafından alıkonuldu ve çeşitli tehditlere maruz kaldı. İlginç bir şekilde, kaçırıldıktan bir süre sonra, Hearst’ün SLA’nın siyasi davasına katıldığı ve hatta grupla birlikte bir dizi silahlı soyguna katıldığı görüldü.
1975’te Hearst, FBI tarafından yakalandı ve banka soygunu da dahil olmak üzere bir dizi suçtan dolayı mahkum edildi. Ancak, hapis cezası, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter tarafından hafifletildi ve 2001 yılında Başkan Bill Clinton tarafından tam bir af ile sonuçlandı.
Natascha Kampusch (1988)
Natascha Kampusch’un hikayesi, gerçekten trajik ve üzücü bir olay. 1988 doğumlu Natascha Kampusch, 10 yaşında iken Wolfgang Priklopil tarafından kaçırıldı. Olay, 1998 yılında Avusturya, Viyana’da gerçekleşti. Kampusch, kaçırıldıktan sonra sekiz yıl boyunca, Priklopil’in evinin bodrumunda tutuldu. Bu süre zarfında, ciddi bir şekilde izole edilmiş ve çeşitli fiziksel şiddetlere maruz kalmıştır.
2006 yılında, Kampusch kaçmayı başardı ve özgürlüğüne kavuştu. Kaçtıktan kısa bir süre sonra, Priklopil’in intihar ettiği haberini aldı. Bu haber onda derin bir üzüntüye neden oldu. Kampusch, daha sonra yaptığı açıklamalarda, Priklopil’in kendisine zaman zaman nazik davrandığını, ancak aynı zamanda fiziksel şiddet uyguladığını da belirtti.
Bu olay, Avusturya’da ve dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. İnsan kaçakçılığı, çocuk kaçırma gibi konuların daha fazla farkındalık kazanmasına yol açtı. Kampusch’un yaşadıkları, birçok kitap, film ve belgesele konu oldu. Bu trajik olayın mağdurunun cesaret ve direnci, birçok insan tarafından takdir edildi.
TWA Uçuş 847 (1985)
Imad Mugniyah tarafından düzenlenen bu uçuş kaçırılmasında, rehineler iki haftadan fazla bir süre boyunca tutuldu. Bazı rehineler, kaçıranların taleplerine sempati duyduklarını bildirdi. Bu olay, rehine ve kaçıran arasındaki karmaşık duygusal bağların bir başka örneğini oluşturuyor.
Stockholm sendromunun istismarcı ilişkiler ve seks ticareti gibi diğer durumlarla ilişkisi, mağdurların zorlayıcı ve tehlikeli ortamlarda nasıl tepki gösterebileceğini gösterir.
- İstismarcı İlişkiler: İstismarcı ilişkilerde, mağdur olan partner, sürekli istismara maruz kalsa da, istismarcı partnerin ara sıra gösterdiği nezakete odaklanabilir. İstismarcı partner, tehditler ve manipülasyon araçları kullanarak, mağduru istismarın bir sevgi göstergesi olduğuna inandırabilir. Bu, mağdurun ilişkide kalmasına ve dışarıdan gelen yardımı reddetmesine neden olabilir. Mağdur, istismarcıdan ayrılmayı sevgiye ihanet olarak görebilir.
- Seks Ticareti: Karen ve Hasen tarafından 2018’de yapılan bir araştırmada, seks ticaretine konu olan kadınların Stockholm sendromu geliştirip geliştirmediği incelenmiştir. Araştırma, bazı kadınların tacirlerden ve müşterilerden aldıkları nezaketin ötesinde, onlarla bir aile kurmayı umut ettiklerini göstermiştir. Bu, zorla tutuldukları durumda bile, tacir veya müşterilerle duygusal bağlar geliştirebileceklerini gösterir.
Her iki durumda da, Stockholm sendromu, mağdurların zor ve zarar verici koşullar altında kendilerini korumak için geliştirdikleri bir psikolojik savunma mekanizması olarak görülebilir. Bu sendrom, mağdurların travmatik durumlarla başa çıkma şekillerini ve duygusal bağların nasıl yanıltıcı olabileceğini anlamamızı sağlar.
Tedavi ve Başa Çıkma
Stockholm Sendromu, resmi olarak tanınmış bir zihinsel durum olmamasına rağmen, ilişkili semptomların hafifletilmesi için psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Tedavi, mağdurun geçmişteki deneyimleri işlemesine ve ileriye doğru adımlar atmasına yardımcı olabilir.
Stockholm Sendromu, zorlu ve travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak gelişebilir ve mağdurların gelecekteki ilişkilerini etkileyebilir. Sendromun ardındaki psikoloji henüz tam olarak anlaşılamamış olup, daha fazla araştırma gerektirmektedir. Bu karmaşık ve çoğu zaman yanıltıcı durumu anlamak, mağdurların iyileşme sürecine önemli katkılar sağlayabilir.
Yule Piskoloji Enstitüsü
Kaynaklar
De Fabrique, N., Romano, S. J., Vecchi, G. M., & Van Hasselt, V. B. (2007). Understanding stockholm syndrome. FBI L. Enforcement Bull., 76, 10.
Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2008). ‘Stockholm syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth?. Acta Psychiatrica Scandinavica, 117(1), 4-11.
Devamı
Grup Terapisi
“Ne olmadığımızı keşfetmemiz ne olduğumuzun keşfine giden bir adımdır.” – Yalom
Grup terapisi, birden fazla bireyin benzer sorunları ya da endişeleri üzerine çalıştıkları, bir veya daha fazla terapistin rehberliğinde gerçekleşen bir psikoterapi şeklidir. Bu tedavi biçimi, katılımcıların birbirlerine destek olabilecekleri, deneyimlerini paylaşabilecekleri bir ortam sağlar. Grup büyüklüğü çoğunlukla 5 ile 15 kişi arasında değişir. Ancak bu grup sayısı esnek olabilir.
Grup Terapisi
Farklı ihtiyaç ve sorunlara yönelik çeşitlenen yaklaşımlar altında toplanır. Bunlar arasında belirli bir psikolojik rahatsızlık veya endişe üzerine odaklanan gruplar, spesifik bir terapi metodolojisi kullanan gruplar, psiko-eğitim amaçlı gruplar, beceri geliştirme odaklı gruplar, kendine yardım amaçlı gruplar ve destek grupları yer alır. Örneğin, bazı gruplar depresyon, öfke kontrolü veya madde bağımlılığı gibi belirli sorunlara yönelik çalışmalar yaparken, diğer gruplar daha genel bir kapsamda sosyal becerilerin geliştirilmesine odaklanabilir. Bu çeşitlilik, grup terapisinin bireylerin farklı ihtiyaçlarına uygun esnek çözümler sunmasını sağlar.
Gruplar, bireysel terapiden daha uygun maliyetli olur ve bireylere, benzer zorluklar yaşayan diğerleriyle bağlantı kurma ve destek ağı oluşturma fırsatı sunar.
Terapist
Terapistin görevleri arasında güvenli ve destekleyici bir atmosfer sağlamak, grup kurallarını oluşturmak ve tartışmaları yönetmek yer alır. Bunun yanı sıra, grup içi dinamikleri gözlemlemek, davranış örüntülerini tespit etmek ve herhangi bir çatışmayı çözümlemek de terapistin sorumluluklarındandır.
Grup terapisinin faydaları arasında duygusal destek, motivasyon ve umut, sosyal becerilerin geliştirilmesi ve profesyonel rehberlik bulunmaktadır.
Katılımcılar, benzer sorunlar yaşayan diğer bireylerle etkileşimde bulunarak ve onlardan öğrenerek, kendi sorunlarına yeni perspektifler kazandırabilir ve etkili başa çıkma stratejileri geliştirebilirler.
Grup terapisi, bireylerin terapiye katılma nedenlerine ve ihtiyaçlarına bağlı olarak çeşitli şekillerde düzenlenebilir. Bazı kişiler için grup terapisi, bireysel terapinin bir alternatifi veya tamamlayıcısı olabilir.
Açılması planlanan gruplardan (Anne olmak, İlişkiler, İş Yaşam Dengesi, Rüyalar) birine dahil olmak için aşağıdaki “Grup Terapisi Başvuru Formu” linkine tıklayabilirsiniz. Daha fazla bilgi almak için ise yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Başvuru Linki: Grup Terapisi Başvuru Formu
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Burlingame, G. M., McClendon, D. T., & Alonso, J. (2011). Cohesion in group therapy. Psychotherapy, 48(1), 34.
Weiss, R. D., Jaffee, W. B., de Menil, V. P., & Cogley, C. B. (2004). Group therapy for substance use disorders: what do we know?. Harvard review of psychiatry, 12(6), 339-350.
Anzieu, D. (2014). The group and the unconscious (RLE: Group therapy). Routledge.
Stangier, U., Heidenreich, T., Peitz, M., Lauterbach, W., & Clark, D. M. (2003). Cognitive therapy for social phobia: individual versus group treatment. Behaviour research and therapy, 41(9), 991-1007.
DevamıYetişkinlerde Bağlanma Biçimleri
Yetişkinlerde bağlanma biçimleri, John Bowlby’nin geliştirdiği Bağlanma Teorisi’nin bir uzantısı olarak ele alınır. Mary Ainsworth ve daha sonraki araştırmacılar tarafından çocukluk dönemi bağlanma stilleri üzerine yapılan çalışmalar, yetişkin ilişkilerine de uyarlanmıştır. Yetişkinlerin bağlanma biçimleri, erken yaşam deneyimlerine ve bu deneyimlerin içsel çalışma modellerine nasıl yansıdığına bağlı olarak farklılık gösterir. “İçsel çalışma modelleri”, bireyin kendisi, diğer insanlar ve ilişkiler hakkındaki inançları ve beklentileri anlamına gelir. Bu modeller, çocukluk döneminde yaşanan deneyimlerden etkilenerek şekillenir ve yetişkinlikteki ilişki dinamiklerini etkiler. Örneğin, erken yaşamda güvenli bir aile ortamı yaşayan bir birey, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurma eğiliminde olur. İhmal veya istikrarsız ilişkiler yaşayan bir çocuk ise yetişkinlikte güven sorunları yaşar.
Yetişkinlerde Bağlanma Biçimleri
Güvenli Bağlanma:
- Güvenli bağlanan yetişkinler, ilişkilerde rahat ve destekleyici davranır.
- Karşılıklı bağımlılık ve anlayış gösterirler.
- Olumsuz durumlarla başa çıkabilmek için etkili iletişim becerileri ve duygusal düzenleme yetenekleri geliştirirler.
Kaygılı-güvensiz bağlanma:
- Bu tür bağlanma gösteren yetişkinler, ilişkilerde güvensizlik ve reddedilme korkusu yaşarlar.
- Aşırı bağımlılık ve aşırı duygusal tepkiler sergileyebilirler.
- Partnerlerine karşı aşırı talepkâr veya yapışkan davranışlar gösterebilirler.
Kaçıngan-güvensiz bağlanma:
- Kaçınmacı bağlanma stili gösteren yetişkinler, yakınlıktan ve duygusal bağlardan kaçınma eğilimindedir.
- Bağımsızlık ve kendine yeterlilik vurgusu yaparlar.
- Duygusal olarak uzak dururlar ve ilişkilerde derin bağlantı kurmaktan kaçınırlar.
Karma/Karışık Bağlanma:
- Karma bağlanma stili gösteren yetişkinler, hem kaçınmacı hem de kaygılı özellikleri bir arada sergileyebilirler.
- İlişkilerde tutarsız ve öngörülemez davranışlar gösterebilirler.
- Güvensizlik ve bağlanma konusunda karışık duygular yaşarlar.
İlişkiler Üzerindeki Etkisi
İlişki Memnuniyeti
- Uyum ve Memnuniyet: Güvenli bağlanma stili gösteren çiftler, genellikle daha yüksek ilişki memnuniyeti ve uyum yaşar. Bu tür bağlanma, karşılıklı saygı, güven ve anlayış temelinde kurulur.
- Çatışma Çözümü: Güvenli bağlanan çiftler, çatışmaları daha sağlıklı ve yapıcı bir şekilde ele alır. Bu, ilişkinin genel memnuniyetini ve dayanıklılığını artırır.
- Esneklik: Güvenli bağlanma, değişikliklere ve zorluklara karşı ilişkide daha fazla esneklik sağlar. Bu çiftler, zor zamanlarda birbirlerine destek olma eğilimindedir.
İletişim Tarzları
- Açık ve Etkili İletişim: Güvenli bağlanan bireyler genellikle daha açık ve etkili iletişim kurar. Duygularını ve ihtiyaçlarını açıkça ifade eder ve partnerlerinin duygularına karşı duyarlı olur.
- İletişim Zorlukları: Diğer taraftan, kaçınmacı veya kaygılı bağlanan bireyler, genellikle ilişki içinde iletişim zorlukları yaşar. Bu da yanlış anlaşılmalara ve memnuniyetsizliklere yol açar.
- Çatışma Yaklaşımı: Güvenli bağlanan bireyler, çatışmaları ele alırken daha yapıcı ve çözüm odaklıdır. Kaçınmacı veya kaygılı bağlananlar ise çatışmalardan kaçınır veya aşırı duygusal tepkiler verir.
Duygusal Sağlık
- Olumlu Etkiler: Güvenli bağlanma, bireylerin duygusal sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratır. Bu bireyler genellikle daha düşük stres seviyelerine ve daha yüksek özsaygıya sahip olur.
- Duygusal Stres ve Sorunlar: Diğer bağlanma stilleri, özellikle kaygılı ve kaçınmacı bağlanma, duygusal stres ve ilişkisel sorunlara yol açar.
- Duygusal Düzenleme: Güvenli bağlanan bireyler, duygusal düzenleme konusunda daha beceriklidir. Bu, onların ilişkilerinde ve kişisel yaşamlarında daha sağlıklı duygusal deneyimler yaşamalarını sağlar.
Terapi ve Gelişim
- Psikoterapi: Bağlanma stili üzerine çalışmak, bireylerin ilişkilerini ve duygusal sağlıklarını iyileştirmek için psikoterapi ve danışmanlık süreçlerinde önemli bir odak noktası olur.
- Kişisel Gelişim: Bireyler, kendi bağlanma stillerini anlayarak ve üzerinde çalışarak, daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurma yolunda ilerleyebilirler.
Yetişkinlerde bağlanma biçimlerini anlamak ve üzerinde çalışmak, bireysel ve ilişkisel refah için önemli bir adımdır. Bu konuda profesyonel destek almak, bu süreçte oldukça değerlidir.
Devamı
Travma Bağı Nedir, Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?
Travma Bağı Nedir?
Travma bağı, genellikle zorlu ve toksik ilişkilerde, kişinin istismarcıya karşı duyduğu sağlıksız bağlılığı olarak tanımlanır. Örneğin, biri uzun süreli duygusal veya fiziksel istismar yaşadığında, ona zarar veren kişiye karşı empati ve bağlılık hisseder. Bu durum kurbanın, istismarcının davranışlarını normalleştirme ve onları savunma eğiliminde olmasına yol açar. Bu genellikle istismarcının kontrol ve manipülasyonuna bağlı olarak gelişir. Kişi, kendini bu zararlı ilişkiden kurtarmayı zorlaştırır.
Travma Bağının Belirtileri
- Aşırı Duygusal Bağlılık: Size kötü davranan kişiye karşı yoğun bir bağlılık ve ihtiyaç duygusu geliştirirsiniz. Bu kişi olmadan yaşayamayacağınızı ya da mutlu olamayacağınızı hissedersiniz.
- Rasyonalizasyon ve İdealizasyon: İstismarcının davranışlarını normalleştirir veya mazur görürsünüz. Onun iyi yönlerini abartır ve kötü davranışlarını göz ardı eder veya haklı çıkarırsınız.
- Bağımlılık ve Korku: Size kötü davranan o kişi olmadan yapamayacağınız korkusu geliştirirsiniz. Bu korku; yalnız kalma, terk edilme ya da sevilmeme korkusu gibi korkular olur.
- Duygusal Dalgalanmalar: İlişkinizde sık sık duygusal iniş çıkışlar yaşarsınız. İstismarcıyla olan iyi zamanlarınız. kötü zamanlara göre daha az olur; ancak bu iyi zamanlar sizi ilişkide tutar.
- İlişkinin Döngüsel Doğası: İstismarcı ile aranızdaki ilişki genellikle bir döngü izler: toksik davranış, pişmanlık, barışma ve tekrar toksik davranış. Bu döngü, bağlılığınızı sürdürür.
- Kendini Değersiz Hissetme: Kendi değerinizi ve ihtiyaçlarınızı göz ardı eder kendinizi istismarcının ihtiyaçlarına göre şekillendirirsiniz.
- İzolasyon: Diğer insanlardan ve destek kaynaklarından uzaklaşabilirsiniz, çünkü ilişkiniz size dünyanın geri kalanından kopmuş hissettirir.
Travma Döngüsü – Travma Bağı
Genellikle toksik ilişkilerde görülen bir durumdur. Kötü muamele gören kişi, ona kötü davranan kişiye sürekli umut ve bağlılık duyar. İstismar eden kişi özür diler ve pişman olduğunu söyler. Kötü davranışların normal gibi görünmesini sağlar. Tekrar tekrar yaşanan bu durum, mağdur kişinin ilişkiden ayrılmasını zorlaştırır.
Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?
Travma bağını kırmak için atılacak adımlar kişisel bir yolculuk gerektirir. İşte bu süreci başlatmak ve sürdürmek için bazı öneriler:
Travma Bağını Tanımak
İlk adım, travma bağının farkına varmak ve bunun sağlıklı veya sürdürülebilir bir ilişki olmadığını kabul etmektir. Travma bağının ne olduğunu ve nasıl etkilediğini anlamak, kurtulma sürecine başlamak için önemlidir.
Profesyonel Yardım Aramak
Terapist veya danışman gibi travma ve ilişkiler konusunda uzmanlaşmış bir profesyonelle çalışmak. Bu çalışmalar deneyimlerinizi, duygularınızı ve kalıplarınızı keşfetmek için güvenli bir alan sağlar.
Sınırlar Belirlemek
Sınırları belirledikten sonra, bunları net bir şekilde ifade etmek önemlidir.
Kendine Bakım Yapmak ve Kendine Şefkat Göstermek
Kendine iyi bakmak ve kendine karşı nazik olmak, iyileşme yolunda çok önemlidir. Sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirmek, kendi sağlığınızı ve refahınızı ilk sıraya koymak bu süreçte büyük ölçüde iyi gelir.
Duygularınızı İşlemek
Bu yolculuk sırasında ortaya çıkan duyguları hissetmeye ve işlemeye izin vermek normaldir. Günlük tutmak, güvendiğiniz bir arkadaşla konuşmak veya hobiler (resim yapmak) bu duyguları ifade etmeye ve serbest bırakmaya yardımcı olur.
Olumsuz İnançları Sorgulamak
Travma bağına bağlı kalmayı sağlayan olumsuz inançları ve düşünceleri tanımlayıp sorgulamak önemlidir. Olumsuz inançları sorgulamak, sağlıklı ve sevgi dolu ilişkileri hak ettiğinizi ve iyileşmeye değer olduğunuzu anlamayı ifade eder.
Kişisel Gelişime Odaklanmak
İlgi alanlarınızı keşfedin, hedefler belirleyin ve güçlü bir benlik duygusu oluşturmaya yardımcı olacak aktivitelere yatırım yapın.
Bu süreçte sabırlı olmak ve her adımda küçük zaferleri kutlamak önemlidir. Kendinize bu süreç boyunca nazik davranın ve iyileşmenin zaman aldığını unutmayın. Destek ve kararlılık, travma bağından kurtarır.
Sonuç olarak, travma bağını kırmak, kendini yeniden keşfetme ve güçlendirme yolculuğudur. Bu süreç, zorluklarla dolu olur, ancak her adım, bireysel gücünüzü ve dayanıklılığınızı artırır. Kendinize karşı sabırlı ve şefkatli olmak, profesyonel destek almak ve güvenli bir destek ağı oluşturmak, bu dönüşüm yolculuğunda önemli kilometre taşlarıdır. Travma bağından kurtulmak, sadece geçmişteki acıları geride bırakmak değil, aynı zamanda daha sağlıklı, dengeli ve özgür bir geleceğe adım atmak demektir. Unutmayın, bu yolculuk sizi sadece iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha güçlü ve bilinçli bir birey olarak yeniden doğmanıza da olanak tanır.
Travma Bağı Nedir? Travma Bağından Nasıl Kurtulurum ?
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Reid, J., Haskell, R., Dillahunt-Aspillaga, C., & Thor, J. (2013). Trauma bonding and interpersonal violence. Psychology of trauma.
George, V. (2015). Traumatic bonding and intimate partner violence.
DevamıTers Psikoloji Nedir
Ters Psikoloji Nedir: Bir kişinin amacına ulaşmak veya dilediği bir eylemin gerçekleşmesini sağlamak için, tersine bir yöntem kullanarak, karşıdaki kişinin davranışlarını, fikirlerini veya düşüncelerini manipüle etmeye dayalı bir iletişim biçimidir. Bu yöntem, ters psikoloji uygulayan kişilerin istediği sonucu elde etmek için doğrudan veya açık bir yaklaşım yerine, tersine eylem gerçekleştirerek, karşısındakinin kendi iradesini kullanmasını hedefler.
Ters psikoloji uygulayan kişiler, istedikleri şeyin zıttını söyleyerek iletişime geçerler. Stratejik olarak amaçları, karşıdaki kişiyi aslında istenileni yapmaya teşvik etmektir.
Reaktans nedir
Reaktans kavramı, insanların kendi seçeneklerini ve özgürlüklerini kısıtlayan durumlar karşısında gösterdikleri tepkiyi ifade eder.
Bir kişiye belli bir davranışı yapması veya yapmaması gerektiği söylendiğinde, kişi kendi özgür iradesine müdahale edildiğini düşünebilir. Örneğin, birine “Bu işi hemen yapmalısın” dendiğinde, kişi daha fazla bağımsızlık hissi kazanmak ve buna bağlı olarak kendini ifade etmek isteyebilir. Bu nedenle işi hemen yapmak yerine yapmayabilir veya erteleyebilir.
Ters Psikoloji Belirtileri
Reaktans, yukarıda da belirtildiği gibi, ters psikolojiye maruz kaldığını fark eden kişinin güçlü bir tepki göstermesini içerir. Bu tepki sonucunda kişi önerilen şeyin tersini yapar.
Ters psikoloji bazen göze çarpmayabilir. Ancak bu tür ikna yöntemlerini fark etmenize yardımcı olacak bazı işaretler olabilir:
- Ters psikolojiyi uygulayan kişiler dikkat çekmek için, aşırı olumsuz ya da olumlu yorumlarda bulunabilirler.
- Bir şeyi karşı tarafa yaptırmak istiyormuş gibi hissettirebilirler; ancak doğrudan bir talepte bulunmazlar.
- Sürekli aynı fikri öne sürebilirler. Bu yüzden karşı taraf da tam tersini yapmak isteyebilir.
- Birinin ters psikoloji kullanıp kullanmadığını anlamanın bir işareti de normalde tercih ettiği ve savunduğu bir konuya karşı birden bire itiraz etmesi olabilir.
- Kendi çıkarları için istenilenin zıttını yaptırmaya çalışmaları, karşı tarafın kararları tersi yönde veya farklı almasına neden olabilir.
Ters Psikoloji Nedir ve Nasıl Kullanılır
Çok farklı türlerde manipülasyon biçimleri bulunsa da, en yaygın olan 3 tanesi “suçluluk hissi sağlama, yalan söyleme ve kendini beğendirme” olarak karşımıza çıkar.
Suçluluk hissi sağlama: Kişiyi, sorunun veya olumsuz bir durumun sorumlusu olarak gösterip suçlu hissettirler. Bunu yaparken genellikle kişi hakkındaki özel bilgilerden veya kişinin duygusal zayıflıklarından yararlanırlar. Ters psikoloji uygulayan kişiler duygu kontrolünü de ters psikolojiye dahil edebilir. Örneğin, “Eğer gerçekten beni sevseydin, bunu yapmazdın” gibi cümlelerle duygusal bağı kullanabilirler.
Kendini beğendirme: Samimi ve ilgili davranarak istediği şeyi elde etmeyi amaçlar.
Yalan söyleme: Gerçekleri çarptırırlar veya tamamen uydururlar.
Aşırı sevgi gösterme (love bombing): Hızlı bir şekilde ilgi ve sevgi gösterebilir ve duygusal bağımlılık yaratabilirler.
Küçümseme: Küçümseyerek kişinin kendinden şüphe etmesine neden olurlar.
Pasif agresif davranışlarda bulunma: İmalı yorumlar veya şakalar yaparlar. Daha sonra da “sadece şaka yapıyordum” veya “her şeyi çok kişisel algılıyorsun” diyerek konuyu geçiştirirler.
3. Şahsı kullanma: Karşı tarafla ilgili kendine ait bir görüşü haklı çıkarmak veya kişiyi güvensiz hissettirmek için başka bir kişiyi devreye sokabilirler.
Açık veya kapalı tehditler: Bazı yorum ve davranışlarla korku yaratma eğiliminde olurlar.
Sessizlik: Cezalandırmak için görmezden gelip konuşmazlar.
Ters Psikoloji Örnekleri
Ters psikolojinin nasıl kullanıldığını gösteren birkaç örnek:
Pazarlama ve Satış Stratejileri: Bu strateji, kişilerin doğal tepkilerini veya beklentilerini kullanarak istenilen sonuca ulaşmayı hedefler.
Kısıtlı Sayıda Ürün veya Fırsat: “Sadece 10 adet kaldı!” veya “Sadece bugün geçerli” gibi ifadeler kullanarak insanları hızlı bir şekilde satın almaya yönlendirir.
Ebeveynlikte Ters Psikoloji: Ebeveynlikte ters psikoloji, çocuğun istenilen davranışı yapmasını sağlamak için kullanılan bir yöntemdir.
İşte ebeveynlerin sıkça kullandığı ters psikoloji örnekleri:
1. Ters psikoloji ile yemek yedirme: Sebzeleri yemek istemeyen bir çocuğa, “Bu sebzeleri büyüklere yedirmek daha iyi olur” diyerek çocuğun merak ve rekabet duygusunu kullanıp sebzeleri yemesini sağlamak örnek olarak gösterilebilir.
2. Temizlik ve düzende ters psikoloji: “Bu odanın toparlanması imkansız görünüyor” diyerek, çocuğun odasını toparlamasını sağlamak.
3. İstenmeyen davranışları kontrol altına almada ters psikoloji: Ebeveyn, çocuğunun yapmasını istemediği bir eylemi durdurmak için “bu oyuncağı sadece büyükler kullanabilir” diyerek, onu oyuncağa yöneltmek.
Yatma zamanı ve yemek seçimlerinde de ters psikoloji kullanımları görülmektedir. Her çocuğun farklı tepkiler verdiğini unutmadan, dengeli bir şekilde ters psikolojiyi kullanmak önemlidir.
Ebeveynler ters psikolojiyi kullanırken dikkatli olmalı ve çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca bu stratejiyi sıkça kullanmak, çocuğun güven duygusuna zarar verebilir.
İlişkilerde Ters Psikoloji: Kişi istediği şeyi partnerine yaptırmak için, onun bunu zaten yapmayacağını söyleyerek ters psikoloji uygular. Örneğin, “Senin bahçeyi sulamak için vaktin yok değil mi?” diye sorarak, partnerini bahçeyi sulamaya teşvik eder.
Bireyin kendi yapmak istemediği bir şeyi partnerinden isteksizce rica ederek, o şeyi partnerinin yapmasını sağlamak da ilişkilerdeki ters psikolojiye örnek olarak gösterilebilir.
Öğretimde Ters Psikoloji: Ters psikoloji, öğrencilerin daha fazla ilgi ve katılım göstermelerini sağlamak amacıyla öğretimde kullanılan bir taktik olabilir. Ancak bu tür taktiklerin etik ve öğrencilerin güvenini zedelemeyecek şekilde kullanılması önemlidir.
Katılımı artırma, kendi kendine çalışma isteği oluşturma, öğrencilere motivasyon sağlama ve sorumluluk almalarını sağlama gibi durumlarda karşımıza çıkabilir. Öğrencilere ders içinde tartışmalara veya etkinliklere katılmamalarını söyleyerek, aslında katılmalarını sağlamak; sınavın zor olduğunu ve kimsenin geçemeyeceğini belirterek, öğrencilerin sınava daha iyi hazırlanmasına teşvik etmek, örnek olarak gösterilebilir.
Ters psikoloji, insanların beklentilerini tersine çevirerek istenen sonuçları elde etme amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Ancak bu tür yöntemlerin kullanımı, karşılıklı güveni ve iletişimi zayıflatabilir.
Ters Psikolojiden En çok Kimler Etkilenir
Ters psikolojiden, genellikle daha savunmasız veya güvensiz hisseden kişiler etkilenir. Aşağıdaki kişiler ters psikolojiye daha fazla duyarlı olabilir:
Düşük öz saygıya sahip olanlar: Manipülatif davranışlar karşısında kendilerini daha zayıf hissederler.
Empati göstermeyenler: Empati yeteneği düşük olan veya başkalarının duygusal ihtiyaçlarını anlama ve kabul etme konusunda zorluk yaşayan kişiler, ters psikolojiye daha kolay maruz kalabilirler.
Deneyimsel eksikliği olanlar: Daha az deneyimli veya manipülasyon taktiklerini tanımakta zorluk yaşayan kişiler, ters psikolojiye daha duyarlı olabilirler.
Çevresindeki kişilerin etkisi altında olanlar: Aile üyeleri, arkadaşlar veya partnerler tarafından ters psikolojiye maruz kalan kişiler, bu tür manipülasyonları daha fazla deneyimleyebilirler.
Duygusal denge sorunu yaşayanlar: Duygularını kontrol etmekte zorluk yaşayan kişiler, ters psikolojiye karşı daha hassas olabilir. Ters psikoloji kişinin karar alma-verme, düşünme veya yorumlama biçimini değiştirebilir.
İnsanların tepkileri kişisel özelliklerine, deneyimlerine ve içinde bulundukları ilişkilere bağlı olarak farklılık gösterebilir. Önemli olan, sağlıklı ilişki becerileri ve iletişim yöntemleri geliştirmektir. Böylece manipülasyon ve ters psikoloji gibi olumsuz davranışlarla daha etkili bir yolla başa çıkılabilir.
Ters psikoloji veya manipülasyon gibi olumsuz davranışlarla başa çıkmak için; kişisel sınırları belirlemek, sağlıklı iletişim becerileri geliştirmek ve duygusal zeka üzerinde çalışmak önemlidir.
Ters Psikolojinin Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir
Olumlu yönüyle bakıldığında, ters psikoloji insanları sağlıklı davranışa yönlendirme amacıyla kullanılanılabilir.
Dikkat çekmek: Ters psikoloji, insanların dikkatini çekmek ve onları düşünmeye teşvik etmek için etkili bir yöntem olabilir. İstenmeyen bir davranışı yasaklayarak veya olumsuz yönlerini vurgulayarak insanların dikkati çekilebilir.
Karar verme yeteneği: İnsanlara ters yönde bir öneri sunarak, onları kendi kararlarını vermeye teşvik edebilir. Bu durum, kişilerin kendilerini daha bağımsız hissetmelerine yardımcı olur.
Davranış değişikliği: Bazı durumlarda, insanlar istedikleri sonucu elde edemediklerinde, bu sonucu daha fazla istemeye başlar.
Ters psikolojiyi kullanmanın zararlı olduğu zamanlar da vardır.
İletişim ve güven bozukluğu: Bu tür psikoloji sürekli kullanıldığında insanlar arasında güveni sarsabilir ve sağlıklı iletişimi engelleyebilir.
İlişki sorunları: Ters psikoloji, romantik ilişkilerde veya arkadaşlıklarda güvensizlik ve çatışmalara yol açabilir. İlişkilerin sürdürülmesini zorlaştırabilir.
Uzlaşmazlık: Bu yöntem, sıkça kullanıldığı alanlarda sorunları çözmek yerine daha fazla çatışma ve anlaşmazlık yaratabilir.
Dürüstlüğü Tehdit Etmek: Ters psikoloji, insanların dürüstlüğünü tehdit edebilir ve insanları yanıltıcı veya manipülatif davranışlar sergilemeye teşvik edebilir.
Ters psikoloji kullanırken, etkilerini ve sonuçlarını dikkatlice düşünmek önemlidir. Ters psikoloji uygulamak yerine açık ve dürüst iletişimi tercih etmek, uzun vadeli sağlıklı ilişkiler oluşturulmasına yardımcı olur.
Ters Psikoloji Nedir
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Devamı
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler:
Yoğun ruh hali değişimleri ve kendilerini nasıl gördükleri konusunda belirsizlik yaşarlar.
Başkalarına karşı duyguları hızla değişebilir ve aşırı yakınlıktan tamamen uzaklaşmaya dönüşebilir. Bu değişen duygular, istikrarsız ilişkilere ve duygusal acılara yol açabilir.
Olayları tamamen iyi ya da kötü olarak iki ayrı uçta görme eğilimleri vardır.
İlgi alanları ve değerleri hızla değişebilir.
Düşüncesizce hareket edebilirler.
Yoğun bir terk edilme korkusu yaşarlar.
Terk edilmekten korktukları için, ilişkiyi kendileri bitirebilir ya da bitmemesi için aşırı çaba gösterebilirler.
Duygularını, özellikle de öfkelerini kontrol etmekte zorlanırlar. Bu yüzden de ilişkilerini sağlıklı biçimde sürdüremezler.
Hızlı bir şekilde ilişkiye başlayıp aynı hızla bu ilişkiyi bitirebilirler.
Sosyal ve aile ilişkilerinde de yoğun ve istikrarsız bir ilişki modeli sürdürürler.
Güvenli olmayan seks, madde bağımlılığı, dikkatsiz araba kullanımı, aşırı yemek yeme, limitsizce para harcama gibi tehlikeli ve dürtüsel davranışlar gösterebilirler.
Tekrarlı olarak intihara teşebbüs davranışları veya tehditler gösterebilirler.
Birkaç saatten birkaç güne kadar süren aralıklarla yoğun ve oldukça değişken ruh halleri gösterebilirler.
Yoğun bir boşluk duygusu hissedebilirler.
Kendi bedenini ve davranışlarını dışarıdan izledikleri bir ayrışma hissi yaşayabilirler. (Kendinden kopma gibi.)
Semptomların şiddeti, sıklığı ve süresi kişiye ve hastalığına bağlı olarak değişebilir.
Bu davranışlar, çoğunlukla ruh halinin veya enerjinin yükseldiği zamanlarda ortaya çıkıyorsa, Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunun değil Duygudurum Bozukluğunun belirtileri olabilir.
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ne kadar yaygındır?
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunun toplumda görülme sıklığı yaklaşık %5.9’dur ve klinik uygulamada karşılaşılan en yaygın kişilik bozuklukları arasında yer almaktadır (Grant ve ark.,2008).
Birçok araştırmada, Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu hastalarının %75’inin 35-40 yaşına kadar normal işleyişe yaklaştığı, %90’nın da 50 yaşına kadar iyileştiği görülmüştür.
Risk faktörleri – Nedenleri
Borderline kişilik bozukluğunun gelişmesindeki etkenler:
Biyolojik nedenler
Birinci dereceden akrabalarda psikiyatrik bozuklukların bulunması (kaygı bozuklukları, depresyon ve intihar eğilimleri)
Çocukluk döneminde cinsel, fiziksel, duygusal istismar ve ihmal
Çocukluk döneminde terk edilme gibi travmatik yaşantıların bulunması
Yanlış ebeveyn tutumları ve bakım verenlerin yeterli desteği sağlayamaması
Aile İçi şiddet
Borderline Kişilik Bozukluğu ile eştanı alan diğer bozukluklar:
Depresyon
Duygudurum bozuklukları
Anksiyete bozuklukları
Alkol ve Madde kullanım bozukluğu
Yeme bozuklukları
Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB)
Bipolar bozukluk
Somatoform bozukluklar
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu başarılı bir şekilde tedavi edildiğinde, diğer bozukluklar da genellikle iyileşir. Ancak tersi her zaman doğru değildir. Örneğin, depresyon semptomlarını başarılı bir şekilde tedavi edebilir ve yine de Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ile mücadele edebilirsiniz.
Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ile ilgili çok çeşitli tanımlamalar olmasıyla birlikte Amerikan Psikiyatri Birliği (APA, 2013) DSM 5’de Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunu şöyle tanımlanmıştır. Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü:
- Gerçek ya da imgesel bir ayrılıp gidilmeden (terk edilmeden) kaçınmak için çılgınca çaba gösterme.
- Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gelip giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü.
- Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli, tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu.
- Kendine kötülüğü dokunabilecek en az iki alanda dürtüsellik (örn. para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkanırcasına yeme).
- Yenileyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları ya da kendine kıyım davranışları.
- Duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak duygulanımda tutarsızlık (örn. yoğun dönemsel disfori, kolay kızma ya da genellikle birkaç saat, ancak seyrek olarak birkaç günden daha uzun süren bunaltı).
- Süreğen bir boşluk duygusu.
- Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örn. sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma).
- Zorlanmayla ilintili, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri
Borderline Kişilik Bozukluğunun belirti ve semptomları genellikle ergenlik yıllarınının sonlarında veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Rahatsız edici bir olay, stresli bir deneyim, semptomları tetikleyebilir veya daha da kötüleştirebilir.
Semptomlar genellikle zamanla azalır veya tamamen kaybolur. Doğru tedavi ile Borderline Kişilik Bozukluğu olan birçok kişi semptomlarını yönetmeyi ve yaşam kalitesini iyileştirmeyi öğrenebilir.
Tedavi
Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu tedavisinde, Diyalektik Davranış Terapisi, Aktarım Odaklı Psikodinamik Psikoterapi, Şema Terapi, Kognitif Analitik Terapi kullanılabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
KAYNAKLAR
https://my.clevelandclinic.org/health/diseases/9762-borderline-personality-disorder-bpd
https://www.nimh.nih.gov/health/topics/borderline-personality-disorder
Biskin, R. S., & Paris, J. (2012). Diagnosing borderline personality disorder. Cmaj, 184(16), 1789-1794.
Grant, B. F., Chou, S. P., Goldstein, R. B., Huang, B., Stinson, F. S., Saha, T. D., … & Ruan, W. J. (2008). Prevalence, correlates, disability, and comorbidity of DSM-IV borderline personality disorder: results from the Wave 2 National Epidemiologic Survey on Alcohol and Related Conditions. Journal of clinical psychiatry, 69(4), 533.
Ateşçi, F. Ç., Kuloğlu, M., Tezcan, E., & Yıldız, M. (2002). İntihar girişimi olan bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları. Klinik Psikiyatri, 5(1), 22-7.
DevamıAşk Bağımlılığı
AŞK BAĞIMLILIĞI
Aşk bağımlığı olan kişiler, duygusal çaresizliğin kaotik dünyasında nefes alırlar. Yalnız kalmaktan veya reddedilmekten korktukları için sürekli kendilerini bütün hissettirecek o özel kişiyi ararlar. İronik olan ise, aşk bağımlıları çoğu zaman bu deneyimi gerçekleştirmek için sayısız fırsata sahip olurlar. Ancak, sağlıklı ilişkilerin huzurundan çok, yoğun “aşık olma” deneyimine çok daha güçlü bir şekilde kapılırlar. Neredeyse tüm yaşam seçimlerini bu arzuya dayandırırlar ve bu mükemmel kişiyi ararlar. Kıyafet seçimlerinden yaptıkları spora, katıldıkların etkinliklerden sahip oldukları hobilere kadar her şey bu mükemmel insanı bulmak içindir.
“Bize acı veren duygulardan korunmak için bağımlılık geliştirebilir ve onun zararlarını görmezden gelip yolumuza devam edebiliriz. Ta ki bağımlılığımız kontrol edilemez bir hâl alana kadar.”
Aşk bağımlıları, birine bağımlı olmadıklarında öz bakımlarını yerine getirebilirken, ilişkiye başladıklarında bu durumun tam tersi yaşanır. Bağımlı oldukları kişiye daha çok zaman ve emek harcayarak kendilerinden daha fazla değer verirler. Sevdiklerine saplantılı bir şekilde odaklanırlar.
“Aşk bağımlıları, ilk bakım verenleri tarafından terk edilme geçmişi olan, onaylanma, sevgi ve ebeveynle bağ kurma gibi en değerli ihtiyaçlarının karşılanmadığı çocuklar olarak kabul edilebilir. Bu durum yetişkin yaşamında benlik saygısını önemli ölçüde etkiler. “
Diğer bağımlılıklarda da olduğu gibi, aşk bağımlılığından kurtulmak da bir kendini keşfetme sürecidir. Belirli adımlar atmayı gerektirir: “İnkârı kırmak, bağımlılığı ve onun zararlı sonuçlarını kabul etmek ve bağımlılık döngüsünün tekrar etmesini engellemek için müdahale etmek.”
Bir terapistle çalışmak, yaşama olumsuz etkileri olan duyguları açığa çıkarma konusunda yardımcı olabilir.
Uzun süreli bir ilişki arayan bireyler için, “ilk aşkın heyecanı” samimi bir ilişkiyi sürdürmek için gerekli bağı sağlayan katalizördür. Bununla birlikte, aşk bağımlıları “ilk romantizmin heyecanına” bağımlıdır ve bu nedenle ilişkileri asla bu ilk yüksek duygunun ötesine geçemez. İlişki içinde aşırı heyecan kaybolduğu için; kopuk, mutsuz, huzursuz ve sinirli hissederler. İlişkileri olmadığında ise kendilerini çaresiz, değersiz ve yalnız görürler; ta ki yeni bir potansiyel partner bulana ve bir kez daha “aşık olmanın” zirvesini hissedene kadar.
“Aşk bağımlılığı, bağımlı kişilik bozukluğu veya borderline kişilik bozukluğundan ayırt edilmelidir. Bu bozukluklarda görülen işlevi olmayan davranış örüntüsü romantik aşkla sınırlı değildir.”
Aşk bağımlılığının tanı ölçütleri konusunda bir fikir birliği olmadığı gibi, ne tür bir bozukluk olduğu konusunda da bir fikir birliği yoktur. Bazı uzmanlar için patolojik aşk, dürtüsellik ve yenilik arayışı ile karakterize edilen bir dürtü kontrol bozukluğudur. Bazıları içinse obsesif-kompulsif spektruma aittir. Obsesyonları olan insanlar gibi, aşk bağımlılığı olanlar da tekrarlayan ve araya giren düşünceler (Intrusive düşünceler) yaşayabilirler. Ancak bu saplantıları düzen veya temizlik kaygıları yerine sevdikleri kişiyle ilgilidir.
Patolojik aşka bağımlılık diyorsak bu davranışsal bir bağımlılık olmalı. Davranışsal bağımlılıklar (kumar bağımlılığı gibi) psikoaktif bir madde tüketimini gerektirmez, ancak madde bağımlılıklarıyla benzer özellikleri taşır. Örneğin, madde kullanımının ilk aşamalarında olan bir kişi gibi aşk bağımlısı da başta yoğun haz ve tatmin duygusu hissedebilir.
Aşık olmak, herkes için güzel bir duygudur. Birini sevmek ve biri tarafından sevilmek birçok insanın sahip olmak istediği bir şeydir. Aşk ancak sağlıksız bir şekilde gerçekleştiğinde, insanların kendilerine ve sevdiklerine zarar verecek davranışlar sergiletmesine neden olabilir. Aşk bağımlılarının partnerlerine olan takıntıları ve onları kontrol etme ihtiyacı istemsiz davranış ve dürtüleri ortaya çıkarabilir. Ancak uygun bir tedavi yöntemi ile sorunları nasıl çözeceklerini öğrenip sağlıklı ilişkiler yaşayabilirler.
“If you love and get hurt, love more.
If you love more and hurt more, love even more.
If you love even more and get hurt even more, love some more until it hurts no more…”
Shakespeare
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
“Aşk Bağımlılığı”
Kaynaklar
Devamı
Aşk içinde kalmanın bir yolu var mı
“Aşk, varoluşsal boyutta benlik sınırlarının terk edilmesidir.” Kernberg
Aşkın içinde kalmanın bir yolu var mı?
“Sevgi, insanın varoluş sorununa tek makul ve yeterli cevaptır.” Erich Fromm
Çoğumuzun aşina olduğu bir senaryodur bu: Bir arkadaşımız ya da akrabamız bize partnerinin olumsuz davranışları hakkında sürekli sitemde bulunur. Bu kişiye neden hala onunla birlikte olduğunu sorduğumuzda: “Çünkü onu seviyorum” der.
Ailemiz veya ilk bakıcılarımız bize karşı sevgi göstermekte sorun yaşamış ise kendimizi sevmekte güçlük çekebiliriz. Bu da ilişkilerimizde mücadeleye yol açar.
Erken çocukluk dönemimizdeki incinme veya reddedilme hissi, sevgiyi ifade etme ve sürdürme becerimize zarar verebilir. Bunların sonucunda kendimizi geri çekmeye ve sevginin yerine başka şeyler koymaya ya da yanlış yapmaya başlarız.
Güven duyma ve onaylanma ihtiyacı ile bize kötü davranan ya da reddeden insanları seçeriz.
Bilincinde olmadan bizimle aynı savunma biçimlerini kullanan insanlara gideriz. Böylece istediğimizi düşündüğümüz yakınlığa ulaşamayız ve bu ilişkiye tahammül etmekte de zorlanırız.
Aşk bazen savunmasız ya da korkutucu hissettirebilir. Çünkü kırılabileceğimizi düşünürüz.
Aşka bir şans vermekten korkabiliriz. Bu yüzden sevgi dolu duygularımızı karşımızdaki ile paylaşmadan kendimize saklarız.
Erken çocukluk döneminden itibaren sevgi ile beslenen bireyler, şefkat ve empati yeteneğine sahip sevgiyi içtenlikle kabul edip verebilirler.
“Aşk, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepkidir.” Tennov
Aşk neden biter?
Aşkın bitmesine sebep olan partnerler;
İki ayrı birey olmak yerine bütün olurlar.
Alan tanımak yerine birbirlerinin dünyalarını kontrol etmeye ve/veya sınırlandırmaya çalışırlar.
İlişkileri keyif vermeyen bir rutine dönüştürürler.
Birbirlerine saygı duymaktan vazgeçerler.
Aşık olmanın verdiği belirsizliği ve macera hissini daha bastırılmış bir güven duygusuyla değiştirirler.
Gerçek Aşk
Gerçek aşk, iki bireyin de diğeri tarafından beslenmesi sonucunda geliştiğinde var olur.
Her iki birey de gelişmiyorsa, bu gerçekten aşk mıdır?
İlgilendiğimizi düşündüğümüz kişiyi sürekli olarak görmezden geldiğimizde, keyfi olarak görüştüğümüzde, onunla bir şey paylaşmadığımızda, ondan kaçtığımızda veya onu aşağıladığımızda kendimize “sevgi dolu” diyebilir miyiz?
Fromm aşk için, “Bu bir duygu değil, pratiktir” der.
İlk kıvılcım, arzu ya da özlem öyle hissettirse de, bu duygular illa aşk olmak zorunda değildir.
Aşk, davranışları içerir. Bu bir beceridir.
İçimizdeki aşkı, partnerimize eylemlerimizle göstermeliyiz.
Gerçek aşk uyum, duyarlılık ve cömertlikten gelir.
Diğer kişiyi ve onu mutlu eden her şeyi desteklemekten gelir.
Her gün başka birine nezaketle, anlayışla, şefkatle ve saygıyla davranmayı seçtiğimizde, sevme becerimizi geliştiririz.
Sevgi dolu olmayı öğrenip aşkta daha iyi bir insan olabiliriz.
Araştırmalar, gerçek aşkın bir ömür boyu sürebileceğini gösteriyor. Ancak bu büyük ölçüde bize ve ilişkilerimizde nasıl davrandığımıza bağlı.
“Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şey yapamayan hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan biri hem sever hem far keder hem de görür. Bir şeyde ne kadar bilgi varsa o kadar büyük sevgi vardır. Bütün meyvelerin çileklerle aynı zamanda olgunlaştığını zanneden biri üzümleri hiç tanımıyor demektir.” “Sevme Sanatı” Erich Fromm
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Devamı