Dopamin Detoksu Nedir
Dopamin detoksu, modern yaşamın getirdiği sürekli uyaranlara ve bağımlılık yaratan alışkanlıklara karşı bir tepki olarak ortaya çıkan bir yöntemdir. Dopamin, beyinde ödül ve motivasyon sistemlerinde önemli bir rol oynayan bir nörotransmitterdir. Bu nörotransmitterin seviyelerinin sürekli yüksek olması, zamanla kişinin daha fazla uyarana ihtiyaç duymasına ve bu uyaranlara bağımlı hale gelmesine yol açar.
Dopamin Detoksunun Amacı
Dopamin detoksu, kişilerin beynini yeniden dengelemek ve dopamin seviyelerini normalleştirmek amacıyla uygulanır. Bu süreçte kişi, dopamin salgısını artıran aktivitelerden uzak durur. Bu aktivitelere örnek:
- Sosyal medya kullanımı
- Video oyunları
- İnternet gezintisi
- Alkol ve diğer uyarıcı maddeler
- Abur cubur ve yüksek şekerli yiyecekler
Dopamin Detoksu Nasıl Uygulanır?
Dopamin detoksu, genellikle kısa süreli (birkaç saat ile birkaç gün arasında) bir dönem boyunca uygulanır. Bu süreçte aşağıdaki adımlar takip edilir:
- Bağımlılık Yaratan Alışkanlıkların Belirlenmesi: İlk adım, kişiye aşırı dopamin sağlayan alışkanlıkların farkına varılmasıdır.
- Dijital Detoks: Sosyal medya ve dijital cihazların kullanımının sınırlanması veya tamamen bırakılması.
- Doğal Aktiviteler: Doğada zaman geçirmek, yürüyüş yapmak, meditasyon ve yoga gibi sakinleştirici aktivitelerle meşgul olunması.
- Sağlıklı Beslenme: İşlenmiş gıdalardan ve şekerden uzak durarak dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi.
- Sosyal Etkileşim: Yüz yüze sosyal etkileşimlerin artırılması ve derinleştirilmesi.
Dopamin Detoksunun Faydaları
Dopamin detoksunun birçok potansiyel faydası vardır:
- Odak ve Konsantrasyon Artışı: Sürekli uyarıcıların azalmasıyla birlikte odaklanma ve konsantrasyon yeteneklerinde artış görülebilir.
- Duygusal Denge: Dopamin seviyelerinin normale dönmesi, duygusal dengenin sağlanmasına yardımcı olur.
- Üretkenlik: Gereksiz ve aşırı uyarıcılardan uzak durmak, daha üretken olmayı sağlar.
- Bağımlılıkların Azalması: Zamanla, dopamin bağımlılığı yaratan alışkanlıklardan uzak durmak, bu alışkanlıkların etkisini azaltabilir.
Eleştiriler ve Bilimsel Perspektif
Dopamin detoksu kavramı, henüz geniş çaplı bilimsel araştırmalara dayanmamakla birlikte, bazı uzmanlar bu yöntemin faydalarına dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, dopamin detoksunun uzun vadeli etkileri ve etkinliği konusunda daha fazla araştırma gerekmektedir.
Dopamin detoksu, modern hayatın getirdiği aşırı uyarıcılardan ve bağımlılıklardan uzaklaşmak için bir yöntem olarak popülerlik kazanmış bir yaklaşımdır. Kişinin yaşam kalitesini artırmak ve daha dengeli bir yaşam sürmek için bu tür stratejiler faydalı olabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynakça:
- Volkow, N. D., & Morales, M. (2015). The Brain on Drugs: From Reward to Addiction. Cell, 162(4), 712-725.
- Hyman, S. E., Malenka, R. C., & Nestler, E. J. (2006). Neural mechanisms of addiction: The role of reward-related learning and memory. Annual Review of Neuroscience, 29, 565-598.
Dopamin Nedir
Dopamin, beynimizdeki sinir hücreleri arasında sinyaller taşıyan önemli bir nörotransmitterdir. Beynin ödül ve motivasyon sistemlerinde kritik bir rol oynar ve bu sistemlerin işleyişi için gereklidir. Dopaminin işlevleri arasında şunlar bulunur:
- Ödül ve Zevk: Ödül ve zevk alma duygularını tetikler. Hoşumuza giden bir şey yaptığımızda (örneğin, lezzetli bir yemek yemek, başarılı bir iş yapmak), beynimiz dopamin salgılar ve bu bizi motive eder.
- Motivasyon: Motivasyon ve hedefe yönelik davranışları yönlendirmede önemlidir. Bir hedefe ulaşmak için çalıştığımızda, dopamin bizi bu hedefe ulaşmaya teşvik eder.
- Hareket Kontrolü: Motor kontrol ve hareketlerin koordinasyonunda da görev alır. Parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik bozukluklar, dopamin seviyelerindeki dengesizliklerden kaynaklanır.
- Öğrenme ve Hafıza: Öğrenme süreçlerinde ve bellek oluşumunda önemli bir rol oynar. Özellikle ödül ile ilişkili öğrenmede dopaminin etkisi büyüktür.
Dopaminin Çalışma Mekanizması
Dopamin, beyindeki belirli bölgelerden salgılanır ve sinir hücreleri arasındaki sinapslara yayılır. Bu süreç, belirli bir olayın ya da davranışın ödüllendirici olup olmadığını beyin tarafından değerlendirilmesini sağlar. Dopaminin etkilediği ana beyin bölgeleri şunlardır:
- Ventral Tegmental Alan (VTA): Dopamin salgısının başladığı bölgedir.
- Nucleus Accumbens: Ödül ve motivasyon ile ilgili dopamin sinyallerinin alındığı bölgedir.
- Prefrontal Korteks: Karar verme, planlama ve sosyal davranışların düzenlenmesinde dopaminin etkili olduğu bölgedir.
Dopamin ve Bağımlılık
Dopamin, aynı zamanda bağımlılık süreçlerinde de kritik bir rol oynar. Bağımlılık yaratan maddeler (örneğin, alkol, uyuşturucu) ve davranışlar (örneğin, kumar, sosyal medya kullanımı) dopamin seviyelerinde ani artışlara neden olur. Bu durum, beynin ödül sistemini aşırı derecede uyarır ve zamanla kişinin bu maddelere ya da davranışlara bağımlı hale gelmesine yol açar. Sürekli yüksek dopamin seviyeleri, kişinin daha fazla uyarıcıya ihtiyaç duymasına ve normal aktivitelerden zevk alamamasına neden olur.
Dopamin Detoksu
Dopamin detoksu, dopamin salgısını artıran alışkanlıklardan kısa bir süreliğine uzak durarak beynin doğal dengeye dönmesine yardımcı olmayı amaçlar. Bu yöntem, sürekli uyarıcıların etkisini azaltarak kişinin daha dengeli ve sağlıklı bir yaşam sürmesine katkıda bulunur.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- Volkow, N. D., & Morales, M. (2015). The Brain on Drugs: From Reward to Addiction. Cell, 162(4), 712-725.
- Hyman, S. E., Malenka, R. C., & Nestler, E. J. (2006). Neural mechanisms of addiction: The role of reward-related learning and memory. Annual Review of Neuroscience, 29, 565-598.
Daha Fazla Bilgi İçin Öneriler
Kitaplar
- “Beyin: Senin Hikayen” – David Eagleman
- Bu kitap, beynimizin nasıl çalıştığını anlamak için harika bir başlangıçtır.
- “Beyindeki Hayaletler” – V.S. Ramachandran
- Bu kitap, nöroloji alanında önemli keşifleri ve dopamin gibi nörotransmitterlerin beyin fonksiyonlarındaki etkilerini keşfetmek isteyenler için.
Love Bombing: İlişkilerde Sevgi Görünümlü Manipülasyon
İlişkinizin ilk günlerini hatırlıyor musunuz? Her şey harikaydı, değil mi? Size sürekli iltifatlar eden, hediyelerle sizi şımartan ve sürekli sizi düşünen bir partner… Ancak bu rüya gibi başlangıcın altında karanlık bir gerçek olabilir: Love bombing. Peki, love bombing nedir ve nasıl anlaşılır?
Love Bombing Nedir
Love bombing, bir kişinin başka birini aşırı sevgi, ilgi ve hediyelerle bombardımana tutarak onu kontrol etmeye çalıştığı bir manipülasyon tekniğidir. Bu taktik, özellikle narsist ve kontrolcü bireyler tarafından kullanılır ve hedef kişiyi, hızlıca duygusal bağımlılık içine çekmeyi amaçlar.
Love Bombing’in Belirtileri
Love bombing’in belirtilerini anlamak, bu tuzağa düşmemek için kritik öneme sahiptir. İşte dikkat etmeniz gerekenler:
- Yoğun ve Hızlı İlerleyen İlişki: Tanıştığınız ilk andan itibaren her şeyin hızlıca ilerlediğini mi hissediyorsunuz? Daha ilk haftadan evlilik konuşmaları, birlikte yaşama planları mı yapılıyor?
- Sürekli İletişim ve İltifat: Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar sürekli mesajlar, aramalar ve iltifatlar alıyorsanız, bu durum love bombing’in bir işareti olabilir.
- Hediye Yağmuru: Sürekli olarak size pahalı hediyeler alınıyor ve bu hediyelerle kendinizi özel hissettiriliyorsanız, dikkatli olun.
- Aşırı Kıskançlık ve Kontrol: Partneriniz sürekli ne yaptığınızı, kiminle görüştüğünüzü sorguluyor ve sizin üzerinizde kontrol kurmaya çalışıyorsa, bu bir uyarı işareti olabilir.
Neden Love Bombing
Love bombing, genellikle narsist kişilik bozukluğuna sahip bireyler tarafından uygulanır. Bu kişiler, başkalarını manipüle ederek kendi güç ve kontrol duygularını pekiştirmek isterler. Bu taktikle, mağduru hızlıca kendilerine bağlar ve duygusal olarak bağımlı hale getirirler.
Love Bombing’in Sonuçları
Love bombing’in mağdurları, genellikle kendilerini duygusal olarak tükenmiş ve manipüle edilmiş hissederler. Bu manipülasyonun uzun vadeli etkileri şunlar olabilir:
- Duygusal Yıpranma: Sürekli duygusal dalgalanma ve belirsizlik, mağdurun duygusal sağlığını olumsuz etkiler.
- Güven Sorunları: İlişki sona erdikten sonra başkalarına güvenmek zorlaşır.
- Bağımlılık ve Kırılganlık: Mağdur, love bombing sonrası kendini bağımlı ve kırılgan hisseder.
Kendinizi Korumak İçin Neler Yapabilirsiniz
Love bombing’e karşı korunmak için dikkatli ve bilinçli olmak önemlidir. İşte bazı öneriler:
- Sınırlar Koyun: İlişkinizde net sınırlar belirleyin ve bu sınırlara sadık kalın.
- Yavaş İlerleyin: İlişkinizin doğal bir hızda ilerlemesine izin verin, acele etmeyin.
- Bağımsızlığınızı Koruyun: Kendi bağımsızlığınızı ve kişisel alanınızı koruyun.
- Destek Alın: Güvendiğiniz arkadaşlarınızdan ve ailenizden destek alın ve onların görüşlerini dinleyin.
Love bombing, ilk başta masum ve romantik gibi görünse de, aslında ciddi bir manipülasyon ve kontrol yöntemidir. Bu belirtileri erken fark etmek ve kendinizi korumak, sağlıklı ve mutlu bir ilişki için önemlidir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Carnes, P. J. (1997). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications, Inc.
- Vaknin, S. (2001). Malignant Self Love: Narcissism Revisited. Narcissus Publications.
- Dutton, D. G., & Painter, S. L. (1993). The Battered Woman Syndrome: Effects of Severity and Intermittency of Abuse. American Journal of Orthopsychiatry, 63(4), 614-622.
Ghosting Nedir ve Neden Yapılır
Ghosting, bir kişiyle olan iletişimin aniden ve açıklama yapmadan kesilmesi durumudur. Bu terim, özellikle dijital iletişimde ve romantik ilişkilerde sıklıkla karşımıza çıkar.
Ghosting’in Nedenleri
Çatışma Kaçınması: Bazı insanlar, karşılaştıkları problemleri ve çatışmaları doğrudan ele almak yerine, bunlardan kaçınmayı tercih eder. Bu kişiler, yüzleşmekten ve zor konuşmalar yapmaktan kaçındıkları için ghosting yöntemine başvururlar. Bu, genellikle çatışma yönetiminde yetersizlik veya çatışma korkusunun bir sonucudur.
Bağlanma Korkusu: İlişki ilerledikçe ve duygusal bağlar güçlendikçe, bazı kişiler bağlanma korkusu yaşar. Bu korku, geçmişteki kötü deneyimler veya terk edilme korkusundan kaynaklanır. Bağlanma korkusuyla başa çıkamayan kişiler, ilişkiden kaçmak için aniden iletişimi keser.
Duygusal Yetersizlik: Bazı insanlar, duygusal olarak olgunlaşmamış ve bir ilişkiyi sonlandırmanın sağlıklı yollarını bilmiyor olabilir. Bu durumda ghosting, kişinin duygusal yetersizliğinden ve ilişkileri sağlıklı bir şekilde sonlandırma becerisinden yoksun olmasından kaynaklanır. Bu kişiler, zorlu duygusal durumlardan kaçınmak için ghosting yaparlar.
Dijital İletişimin Anonimliği: Dijital çağda, insanların birbirine karşı daha az sorumluluk hissetmeleri yaygındır. Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları, insanlar arasında daha yüzeysel ve bağsız iletişimler kurulmasına neden olur. Bu anonimlik duygusu, insanların daha kolay bir şekilde ghosting yapmasına olanak tanır. Çünkü yüz yüze gelme zorunluluğu yoktur.
Özgüven Eksikliği: Bazı insanlar, karşılarındaki kişiyi hayal kırıklığına uğratmaktan veya olumsuz bir tepki almaktan korktukları için ortadan kaybolurlar. Bu özgüven eksikliği, kişinin kendini yeterince güçlü hissetmemesi ve zor durumlarla başa çıkma becerisine sahip olmamasından kaynaklanır.
Sosyal Normların Değişimi: Modern toplumda, hızlı tüketim kültürü ve anında tatmin arayışı, ilişkilerin de hızlı ve geçici olmasına yol açabilir. Bu değişen sosyal normlar, ghosting’i daha yaygın hale getirir. Çünkü insanlar artık daha az bağlılık ve sorumluluk hissetmektedir.
Ghosting’in Psikolojik Etkileri
Ghosting, hem ghosting yapan kişi (ghoster) hem de ghosting’e maruz kalan kişi (ghostee) üzerinde derin psikolojik etkiler yaratabilir:
Özgüven Kaybı: Ghosting’e maruz kalan kişiler, kendilerini değersiz veya yetersiz hisseder. Bu durum, özgüvenlerini ciddi şekilde zedeler. İlişkinin aniden ve açıklamasız sona ermesi, kişinin kendisiyle ilgili olumsuz düşünceler geliştirmesine neden olur. “Ben neyi yanlış yaptım?” veya “Bende bir eksiklik mi var?” gibi sorular kişinin kendine olan güvenini sarsabilir.
Anksiyete ve Depresyon: Ghosting, terk edilme korkusunu ve güvensizlik duygularını tetikleyebilir. Bu da kişide sürekli bir endişe ve kaygı hali yaratır. Ghosting, aynı zamanda depresyon belirtilerine yol açabilir. Kişi, sürekli olarak reddedilme duygusuyla başa çıkmak zorunda kalır ve bu durum, genel ruh halini olumsuz etkiler.
Güvensizlik: Ghosting, gelecekteki ilişkilerde güvensizlik yaratabilir. Ghosting’e maruz kalan kişi, yeni bir ilişkiye başlamaktan çekinir veya sürekli olarak terk edilme korkusu yaşar. Bu güvensizlik, kişinin yeni insanlarla duygusal bağ kurmasını zorlaştırır ve ilişkilerinde sürekli bir şüphecilik hali oluşturur.
Sosyal İzolasyon: Ghosting, kişinin sosyal çevresinden izole olmasına neden olabilir. Ghosting’e maruz kalan kişi, insanlarla olan ilişkilerinde daha temkinli davranır ve kendini sosyal ortamlardan uzaklaştırır. Bu izolasyon, kişinin genel yaşam kalitesini düşürür.
Özsaygı Zedelenmesi: Ghosting, kişinin özsaygısını zedeleyebilir. Kişi, kendine olan saygısını yitirir ve kendini değersiz hisseder. Bu durum, kişinin genel mutluluğunu ve yaşamdan aldığı tatmini olumsuz yönde etkiler.
Yas Süreci: Ghosting, bir tür kayıp olarak da deneyimlenebilir. Kişi, ilişkiyi ve gelecekteki potansiyelini kaybettiği için yas tutar. Bu yas süreci, kişinin duygusal olarak iyileşmesini zorlaştırır.
Ghosting ile Baş Etme Yolları
Bu durum ile başa çıkmak zor olabilir, ancak aşağıdaki stratejiler yardımcı olabilir:
- Kendinize Zaman Tanıyın: Ghosting’in yarattığı duygusal yaraları sarmak zaman alabilir. Kendinize bu süreçte sabırlı olun.
- Destek Alın: Aile ve arkadaşlarınızla duygularınızı paylaşmak ve bir profesyonelden destek almak size yardımcı olabilir.
- Kendi Değerinizi Hatırlayın: Ghosting, sizin değerinizi belirlemez. Kendinize olan güveninizi yeniden inşa etmek için olumlu yönlerinize odaklanın.
- Yeni Bağlantılar Kurun: Eski ilişkilere takılıp kalmak yerine, yeni bağlantılar kurmak ve sosyal çevrenizi genişletmek iyi bir fikir olabilir.
Ghosting, modern ilişkilerde karşılaşılan zorlayıcı bir durumdur. Aniden ortadan kaybolan birinin yarattığı belirsizlik ve duygusal acı, başa çıkılması gereken zor bir süreç olabilir. Ancak, kendinize zaman tanıyarak, destek alarak ve kendi değerinizi hatırlayarak bu durumu atlatabilirsiniz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- LeFebvre, L. E., & Allen, M. (2014). Grieving alone and together: Facilitation and customization of support groups for bereaved adolescents. Psychology & Society, 6(1), 102-123.
- Koessler, R. B. (2019). Ghosting: Understanding and dealing with ghosting in modern relationships. Journal of Relationships, 15(2), 34-45.
- Davis, M. E., & Nicholson, B. C. (2020). The psychological impact of ghosting: Understanding the short and long-term effects. Journal of Social and Personal Relationships, 37(5), 1452-1471.
- Zuckerman, M. (2017). The digital age of relationships: How technology affects communication and connection. Digital Communication Research, 12(3), 203-218.
Gaslighting: Kökleri ve Psikolojik Manipülasyonun Anatomisi
Gaslighting terimi, ilk olarak İngiliz oyun yazarı Patrick Hamilton’ın 1938 yılında yazdığı “Gas Light” adlı tiyatro oyununda ortaya çıktı. Oyun, bir adamın eşinin akıl sağlığını sorgulamasına neden olacak şekilde onu manipüle etmesini konu alır. Oyunun ismi, evdeki gaz lambalarının ışığını kısarak kadının gerçeklik algısını bozma yönteminden gelir.
Oyun ve Konusu
“Gas Light” adlı oyunda, Jack Manningham adlı karakter, eşi Bella’yı sistematik olarak manipüle eder. Jack, evdeki gaz lambalarını kısarak Bella’yı lambaların aynı kaldığına inandırmaya çalışır. Bu, Bella’nın akıl sağlığını sorgulamasına ve gerçeklik algısını kaybetmesine neden olur. Jack’in amacı, Bella’yı akıl hastası olduğuna inandırarak onu kontrol altına almaktır. Oyunun adı buradan gelir; gaz lambalarının ışığının değişmesi, manipülasyonun simgesidir.
Gaslighting’in Psikolojik Boyutları
Gaslighting, genellikle narsistik, sosyopatik veya kontrolcü kişilik özelliklerine sahip bireyler tarafından kullanılır. Manipülatör, mağdurun gerçeklik algısını zayıflatarak kontrol elde etmeye çalışır. Bu tür manipülasyon, mağdurun zihinsel ve duygusal sağlığını ciddi şekilde etkiler.
Gaslighting’in Belirtileri ve Sonuçları
Gerçekliği İnkar Etme
Manipülatör, mağdurun yaşadığı olayları sürekli olarak inkar eder ve mağdurun hafızasını sorgulatır.
“Böyle bir şey olmadı” veya “Sen yanlış hatırlıyorsun” gibi ifadeler kullanır.
Bilgiyi Çarpıtma
Gerçek olayları çarpıtarak mağdurun kafasını karıştırır ve mağdurun kendi algısına olan güvenini sarsar.
Duygusal Manipülasyon
Mağdurun duygusal durumunu kontrol altına alarak onu sürekli eleştirir ve suçlar.
“Senin için en iyisini ben bilirim” gibi ifadelerle mağdurun kendine olan güvenini zayıflatır.
İzolasyon
Mağduru destek sistemlerinden izole ederek yalnızlaştırır ve manipülatörün kontrolünü artırır.
Gaslighting’e Karşı Korunma
Farkındalık ve Bilgi
Gaslighting’in belirtilerini tanımak ve bu manipülasyon hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir.
Destek Aramak
Güvendiğiniz arkadaşlar, aile üyeleri veya profesyonellerden destek almak, gaslighting’in etkilerini hafifletir.
Kendi Gerçekliğinizi Doğrulamak
Yaşadığınız olayları yazmak veya kayıt altına almak, kendi gerçekliğinizi doğrulamanıza yardımcı olur.
Duygusal Sınırlar Koymak
Manipülatörün etkisinden korunmak için duygusal ve fiziksel sınırlar koymak önemlidir.
Gaslighting, manipülatif ve zararlı bir davranış biçimidir. Bu tür bir manipülasyona maruz kalan kişiler, kendi gerçekliklerini ve duygusal sağlığını korumak için adımlar atmalıdır. Farkındalık, bilgi, destek ve sınır koyma, gaslighting’in etkilerinden korunmada kritik öneme sahiptir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
DevamıTravma Bağı Neden Olur
Travma bağı, bireylerin travmatik ilişkilerde, özellikle de istismar eden ya da manipülatif partnerlerle, uzun süreli ve güçlü duygusal bağlar geliştirdiği bir olgudur. Travma bağı, genellikle duygusal, fiziksel ya da cinsel istismar içeren ilişkilerde ortaya çıkar ve bireylerin bu tür ilişkilerden kopmalarını zorlaştırır. Bu yazıda, travma bağının nedenlerini ve nasıl geliştiğini derinlemesine inceleyeceğiz.
Travma Bağının Nedenleri
Duygusal Bağımlılık
Duygusal bağımlılık, bireyin kendini değerli hissetmek için sürekli olarak bir başkasının onayına ve sevgisine ihtiyaç duymasıdır. Bu durum, kişinin kendine olan güvenini ve bağımsızlığını zayıflatır.
Çocukluk döneminde ihmal ya da duygusal istismar yaşamış bireyler, yetişkinliklerinde de bu tür ilişkileri tekrarlama eğiliminde olurlar.
İstismar Döngüsü
İstismar döngüsü, istismarcının kurbanı üzerinde sürekli olarak kontrol ve güç kullanmasını içerir. Bu döngü genellikle üç aşamadan oluşur: balayı dönemi, gerilim birikimi ve patlama.
Bu döngü, kurbanın kendini suçlu hissetmesine ve istismarcının davranışlarını haklı görmesine neden olur. Balayı dönemi, istismarcının affedilmesine ve ilişkinin devam etmesine yol açar.
Travmatik Bağlanma
Travmatik bağlanma, bireylerin hayatlarındaki önemli kişilere, özellikle de bakım verenlere duyduğu güven ve bağlılık ihtiyacından kaynaklanır. Bu durum, travmatik olaylar sırasında bile devam edebilir.
Çocuklukta ebeveynlerinden yeterli sevgi ve güven duygusu almayan bireyler, bu eksikliği yetişkinliklerinde telafi etmeye çalışırlar ve bu yüzden istismarcı partnerlerine sıkı sıkıya bağlanırlar.
Psikolojik Manipülasyon
Psikolojik manipülasyon, bir bireyin diğerini kontrol etmek için çeşitli zihinsel ve duygusal taktikler kullanmasıdır. Gaslighting, izolasyon ve aşırı eleştiri bu taktikler arasındadır.
Manipülatif ilişkilerde kurban, manipülatörün gerçek niyetlerini göremez hale gelir ve kendine olan güvenini kaybeder. Bu durum, kurbanın ilişkiye olan bağımlılığını artırır.
Korku ve Tehditler
İstismarcılar, kurbanlarını korku ve tehditlerle kontrol altında tutarlar. Bu, fiziksel şiddet tehditleri, ekonomik bağımlılık veya sosyal izolasyon olabilir.
Kurbanlar, istismarcının tehditlerinden korktukları için ilişkiden ayrılma cesaretini gösteremezler. Bu korku, travma bağının güçlenmesine neden olur.
Sevgi ve Bağlılık Yanılgısı
Kurbanlar, istismarcının arada sırada gösterdiği sevgi ve bağlılık ifadelerini, ilişkinin devam etmesi için bir umut ışığı olarak görürler.
Bu yanılgı nedeniyle, kurban, istismarcının değişeceğine inanır ve ilişkide kalmaya devam eder.
Travma bağı, bireylerin sağlıksız ve istismarcı ilişkilerde kalmalarına neden olan karmaşık bir olgudur. Bu bağın nedenleri arasında duygusal bağımlılık, istismar döngüsü, travmatik bağlanma, psikolojik manipülasyon, korku ve tehditler, sevgi ve bağlılık yanılgısı gibi faktörler yer almaktadır. Bu tür ilişkilerden kurtulmak ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için profesyonel yardım almak önemlidir.
Travma Bağı Neden Olur
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
Referanslar
- Carnes, P. (1997). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications.
- Herman, J. L. (1997). Trauma and Recovery: The Aftermath of Violence – From Domestic Abuse to Political Terror. Basic Books.
- Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
- Dutton, D. G., & Painter, S. (1981). Traumatic Bonding: The Development of Emotional Attachments in Battered Women and Other Relationships of Intermittent Abuse. Victimology: An International Journal, 6(1-4), 139-155.
- Walker, L. E. (2009). The Battered Woman Syndrome. Springer Publishing Company.
Doğum Sonrası Depresyon ( Postpartum Depresyon)
Doğum sonrası depresyon (postpartum depresyon), doğumdan sonra ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Bu durumu yaşayan kişiler, duygusal dalgalanmalar, sık sık ağlama, aşırı yorgunluk, suçluluk ve kaygı hissederler. Bu duygular, bebeklerine bakmayı zorlaştırır.
Doğum sonrası depresyon nedir?
Bebek sahibi olmak hayatı değiştiren bir deneyimdir. Ebeveyn olmak heyecan vericidir ama aynı zamanda yorucudur. Özellikle ilk kez ebeveyn oluyorsanız, endişe veya şüphe hissetmeniz normaldir. Ancak, durumunuz aşırı üzüntü veya yalnızlık, şiddetli ruh hali değişiklikleri ve sık ağlama nöbetleri içeriyorsa, doğum sonrası depresyon yaşıyor olabilirsiniz.
Doğum sonrası depresyon, birinin doğum yapmasından sonra ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Sadece doğum yapan kişiyi etkilemez. Taşıyıcı anneleri ve evlat edinen ebeveynleri de etkiler. İnsanlar bebek sahibi olduktan sonra hormonal, fiziksel, duygusal, finansal ve sosyal değişiklikler yaşarlar. Bu değişiklikler, doğum sonrası depresyon belirtilerine neden olabilir.
Doğum sonrası depresyon türleri nelerdir?
Üç farklı doğum sonrası duygu durumu bozukluğu vardır:
Doğum sonrası hüznü veya bebek hüznü
Bebek hüznü, doğumdan sonra insanların %50 ila %75’ini etkiler. Bebek hüznü yaşıyorsanız, sık sık ve uzun süreli ağlama nöbetleri, sebepsiz yere üzüntü ve kaygı yaşarsınız. Bu durum genellikle doğumdan sonraki ilk hafta (bir ila dört gün) içinde başlar. Deneyim hoş olmasa da, genellikle iki hafta içinde tedavi gerektirmeden geçer. Yapabileceğiniz en iyi şey, destek bulmak ve arkadaşlarınızdan, ailenizden veya partnerinizden yardım istemektir.
Doğum sonrası depresyon
Doğum sonrası depresyon, bebek hüznünden çok daha ciddi bir durumdur. Daha önce doğum sonrası depresyon yaşadıysanız, her gebelikte riskiniz %30 artar. Bu depresyon, yoğun duygusal dalgalanmalar, sık ağlama nöbetleri, sinirlilik, yorgunluk, suçluluk, kaygı ve kendinize ya da bebeğinize bakamama gibi belirtilerle kendini gösterir. Doğumdan bir hafta içinde veya kademeli olarak, hatta bir yıl sonrasına kadar ortaya çıkabilir. Belirtiler birkaç ay sürer. Bu süreçte psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Doğum sonrası psikoz
Doğum sonrası psikoz, doğum sonrası depresyonun son derece şiddetli bir formudur ve acil tıbbi müdahale gerektirir. Bu durum daha nadirdir ve doğumdan sonra sadece 1.000 kişide 1’ini etkiler. Belirtiler genellikle doğumdan hemen sonra hızla ortaya çıkar ve birkaç hafta ila birkaç ay arasında sürer. Belirtiler şiddetli ajitasyon, kafa karışıklığı, umutsuzluk ve utanç duyguları, uykusuzluk, paranoya, sanrılar veya halüsinasyonlar, hiperaktivite, hızlı konuşma veya mani içerir. Doğum sonrası psikoz, intihar riski ve bebeğe zarar verme riski nedeniyle acil tıbbi müdahale gerektirir. Tedavi genellikle hastaneye yatış, psikoterapi ve ilaç tedavisini içerir.
Doğum sonrası depresyondan kimler etkilenir?
Doğum sonrası depresyon yaygındır. İnsanların %75’ine kadar olan kısmı doğumdan sonra bebek hüznü yaşar. Bu insanların %15’e kadar olan kısmı doğum sonrası depresyon geliştirir. 1.000 kişide 1 kişi doğum sonrası psikoz geliştirir.
Bebek hüznü veya doğum sonrası depresyon yaşadığımı nasıl anlarım?
Birçok insan doğum yaptıktan sonra bebek hüznü yaşar. Bebek hüznü ve doğum sonrası depresyon benzer belirtilere sahiptir. Ancak, bebek hüznü belirtileri yaklaşık 10 gün sürer ve daha az yoğundur. Doğum sonrası depresyonda belirtiler haftalar veya aylar sürer ve belirtiler daha şiddetlidir.
Bebek hüznünüz olabilir eğer:
- Ağlama nöbetleri yaşıyorsanız.
- Bunalmış hissediyorsanız.
- İştahınızı kaybediyorsanız.
- Uyuma sorunu yaşıyorsanız.
- Ani ruh hali değişiklikleri yaşıyorsanız.
Belirtilerinizi doktorunuzla paylaşarak belirtilerinizin tedavi gerektirip gerektirmediğini öğrenebilrisiniz.
Doğum sonrası depresyon ne kadar sürer?
Çocuğunuz doğduktan sonra bir yıla kadar sürebilir. Ancak, bu bir yıl içinde “iyileşmiş” hissetmeniz gerektiği anlamına gelmez. Doktorunuzla belirtileriniz ve tedavi hakkında konuşun. Nasıl hissettiğiniz konusunda dürüst olun. O size doğru bir tedavi yöntemi önerecektir.
Çocuğumun doğumundan sonra depresif olma riskimi artıran faktörler nelerdir?
Belirli faktörler doğum sonrası depresyon riskinizi artırır:
- Depresyon, doğum sonrası depresyon veya aile öyküsü.
- Sınırlı sosyal destek.
- Evlilik veya ilişki çatışması.
- Gebelikle ilgili kararsızlık.
- Sağlık durumları, zor doğum veya erken doğum gibi gebelik komplikasyonları.
- 20 yaşından küçük olma veya bekar ebeveyn olma.
- Özel ihtiyaçları olan veya çok ağlayan bir bebek sahibi olma.
Doğum sonrası depresyonun belirtileri nelerdir?
Bazı insanlar belirtilerinden utanır veya bu duyguları yaşadıkları için kendilerini kötü ebeveynler gibi hissederler. Bu depresyon türü son derece yaygındır. Bu şekilde hisseden tek kişi siz değilsiniz ve bu sizin kötü bir insan olduğunuz anlamına gelmez.
Doğum sonrası depresyonunuz olabilir eğer:
- Üzgün, değersiz, umutsuz veya suçlu hissediyorsanız.
- Aşırı endişeleniyor veya tedirgin hissediyorsanız.
- Hobilerinizden veya daha önce keyif aldığınız şeylerden zevk almıyorsanız.
- İştah değişiklikleri yaşıyor veya yemek yemiyorsanız.
- Enerji ve motivasyon kaybı yaşıyorsanız.
- Uyuma sorunu yaşıyor veya sürekli uyumak istiyorsanız.
- Sebepsiz yere veya aşırı ağlıyorsanız.
- Düşünme veya odaklanma zorluğu yaşıyorsanız.
- İntihar düşünceleri veya ölmek istediğinizi hissediyorsanız.
- Bebeğinize ilgi duymuyorsanız veya bebeğinizin etrafında kaygılı hissediyorsanız.
- Bebeğinize zarar verme düşünceleri veya bebeğinizi istemediğinizi hissediyorsanız.
Sizde bu belirtilerin olduğunu düşünüyorsanız sağlık uzmanınıza başvurun. Bu, doğum uzmanınız, birincil bakım sağlayıcınız veya ruh sağlığı uzmanınız olabilir. Bebeğinizin pediatri uzmanı da size yardımcı olabilir.
Doğum sonrası depresyonun nedenleri nelerdir?
Doğum sonrası depresyon ile doğum sonrası hormon düşüşü arasındaki bağlantıyı belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Östrojen ve progesteron seviyeleri hamilelik sırasında on kat artar ancak doğumdan sonra hızla düşer. Doğumdan üç gün sonra bu hormonların seviyeleri hamilelik öncesi seviyelerine geri döner.
Bu kimyasal değişikliklere ek olarak, bebek sahibi olmakla ilgili sosyal ve psikolojik değişiklikler doğum sonrası depresyon riskinizi artırır. Bu değişikliklere fiziksel değişiklikler, uyku eksikliği, ebeveynlik endişeleri veya ilişkilerinizdeki değişiklikler örnek olarak verilebilir.
Aşağıdaki belirtilerden herhangi birini yaşadıysanız, lütfen profesyonel destek alın:
- Kendinize veya bebeğinize zarar verme düşünceleri.
- Ölüm veya intihar düşüncelerinin tekrarı.
- Son iki haftadır günün çoğu zamanında depresif ruh hali.
- Aşırı kaygı, suçluluk, umutsuzluk, korku, panik veya değersizlik hissi.
- Düşünme, odaklanma, karar verme veya günlük durumlarla başa çıkma zorluğu.
- Son iki haftadır hemen hemen her gün çoğu etkinlikten zevk alamama veya ilgi kaybı.
Doğum sonrası depresyon bebeğimi etkileyebilir mi?
Evet, bebeğinizi etkileyebilir. Tedavi almak, hem sizin hem de bebeğiniz için önemlidir.
- Bebeğinizle bağ kurmakta zorlanırsınız
- Çocuğunuz davranış veya öğrenme sorunları yaşayabilir.
- Çocuğunuzun doktoru ile randevuları kaçırabilirsiniz.
- Çocuğunuz beslenme ve uyuma sorunları yaşayabilir.
- Çocuğunuzun obezite veya gelişimsel bozukluk riski artabilir.
- Çocuğunuzun bakımını ihmal edebilir veya hastalandığında bunu fark etmeyebilirsiniz.
- Bebeğiniz sosyal becerileri gelişmemiş olabilir.
Doğum sonrası depresyon nasıl tedavi edilir?
Doğum sonrası depresyon, belirtilerinizin türüne ve şiddetine bağlı olarak farklı şekillerde tedavi edilir. Tedavi seçenekleri arasında anksiyete giderici veya antidepresan ilaçlar, psikoterapi (konuşma terapisi veya bilişsel davranışçı terapi) ve destek grubu katılımı bulunur.
Doğum sonrası depresyonla başa çıkmanın yolları nelerdir?
Bunalmış hissetmek normaldir. Ebeveynlik iniş çıkışlarla doludur ve bebek sahibi olmak kolay değildir. Depresyonunuz varsa, yalnız acı çekmek zorunda değilsiniz.
İşte doğum sonrası depresyonla başa çıkmanıza yardımcı olacak bazı şeyler:
- Bir terapist, arkadaş, aile üyesi veya sizi dinleyecek ve size yardımcı olacak biriyle konuşun.
- Yeni ebeveynler için bir destek grubuna katılın.
- Sağlıklı beslenmeye çalışın ve egzersiz için zaman bulun.
- Kendiniz için dinlenmeye öncelik verin.
- Arkadaşlarınızla dışarı çıkın veya onlarla telefonda konuşun.
- Okuma veya diğer hobiler gibi keyif aldığınız şeyleri yapmaya zaman ayırın.
- Ev işlerinde veya alışverişte yardım alın.
Doğum sonrası depresyon önlenebilir mi?
Doğum sonrası depresyon tamamen önlenemez. Durumun uyarı işaretlerini ve riskinizi artıran faktörleri bilmek yardımcı olur. İşte doğum sonrası depresyonu önlemeye yardımcı olabilecek bazı ipuçları:
- Kendiniz ve bebeğiniz için beklentilerinizde gerçekçi olun.
- İlk eve gittiğinizde ziyaretçileri sınırlayın.
- Yardım isteyin — başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini söyleyin.
- Bebeğiniz uyuduğunda uyuyun veya dinlenin.
- Egzersiz yapın — bir yürüyüş yapın ve bir mola için evden çıkın.
- Aileniz ve arkadaşlarınızla iletişimde kalın — kendinizi izole etmeyin.
- Partnerinizle ilişkinizi geliştirin — birbirinize zaman ayırın.
- Bazı iyi günler ve bazı kötü günler bekleyin.
Doğum sonrası depresyonla ilgili belirtiler için ne zaman profesyonel yardım almalıyım?
- Belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa.
- Normal işlev göremiyor veya günlük durumlarla başa çıkamıyorsanız.
- Kendinize veya bebeğinize zarar verme düşünceleriniz varsa.
- Günün çoğunda aşırı endişeli, korkmuş ve panik hissediyorsanız.
Doğum sonrası kaygım mı var yoksa doğum sonrası depresyon mu?
Doğum sonrası kaygı ve doğum sonrası depresyon bazı belirtileri paylaşır, ancak farklı durumlardır. Aşırı endişelenmek, sebepsiz yere panik hissetmek ve mantıksız korkular veya takıntılar yaşamak, doğum sonrası kaygının belirtileridir.
Babalar doğum sonrası depresyon geçirebilir mi?
Evet, her iki partner de doğum sonrası depresyon belirtileri yaşayabilir. Bebeğinizi eve getirdikten sonra depresyon veya kaygı belirtileri yaşıyorsanız, siz ve partnerinizin yardım alması önemlidir. Çocuğun doğumundan sonraki ilk yılda partnerlerin %4’ünün depresyon yaşadığı tahmin edilmektedir.
Doğum sonrası disfori nedir?
Doğum sonrası disfori, bebek hüznü için başka bir isimdir. Doğumdan sonraki ilk hafta içinde başlar ve birkaç gün içinde tıbbi tedavi olmadan geçer.
Doğum sonrası depresyonu olan birine nasıl yardımcı olabilirim?
- Depresyon ve kaygı belirtilerini bilin ve arkadaşınızı veya partnerinizi tıbbi yardım almaya teşvik edin.
- İyi bir dinleyici olun. Onlara dinlemek ve yardımcı olmak için orada olduğunuzu bildirin.
- Günlük işlerde, temizlik ve alışveriş gibi işlerde onlara yardımcı olmayı teklif edin.
- Bebeği uyurken veya dinlenirken izlemeyi teklif edin.
- Bir terapistten veya başka bir ruh sağlığı uzmanından yardım almalarına teşvik edin. Bir randevu ayarlamayı veya destek olarak onlarla gitmeyi teklif edin.
*Doğum sonrası depresyon, sizi kötü bir ebeveyn veya kötü bir insan yapmaz. Buna neden olan biyolojik, fiziksel ve kimyasal faktörler kontrolünüz dışındadır.
*Profesyonel yardım ile hemen hemen herkes belirtilerini aşabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- ACOG. Postpartum depression (https://www.acog.org/womens-health/faqs/postpartum-depression). Accessed 4/13/2022.
- American Academy of Family Physicians. Postpartum Depression (PPD) (https://familydoctor.org/condition/postpartum-depression/). Accessed 4/13/2022.
- American Psychiatric Association. What is Postpartum Depression? (https://www.psychiatry.org/patients-families/postpartum-depression/what-is-postpartum-depression) Accessed 4/13/2022.
- American Psychological Association. What is Postpartum Depression and Anxiety? (https://www.apa.org/pi/women/resources/reports/postpartum-depression) Accessed 4/13/2022.
- Centers for Disease Control. Depression During and After Pregnancy (https://www.cdc.gov/reproductivehealth/features/maternal-depression/index.html). Accessed 4/13/2022.
- Complojer M, Schweigkofler H, Schwitzer J, Scherer A, Schwitzer GO, Schiefenhövel W. Die Bedingungsvariablen der postpartalen Dysphorie [The preconditions of postpartum dysphoria (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19272290/)]. Neuropsychiatr. 2009;23(1):35-41. German. PMID: 19272290. Accessed 4/13/2022.
- March of Dimes Foundation. Postpartum depression (https://www.marchofdimes.org/pregnancy/postpartum-depression.aspx). Accessed 4/13/2022.
- National Institute of Mental Health. Perinatal depression. (https://www.nimh.nih.gov/health/publications/perinatal-depression) Accessed 4/13/2022.
- Office on Women’s Health. Postpartum depression (https://www.womenshealth.gov/mental-health/mental-health-conditions/postpartum-depression). Accessed 4/13/2022.
- U.S. Preventative Services Tash Force. Recommendation: Perinatal Depression Prevention Interventions (https://www.uspreventiveservicestaskforce.org/uspstf/recommendation/perinatal-depression-preventive-interventions#fullrecommendationstart). Accessed 4/13/2022.
Esaret Fobisi
Esaret fobisi, kişinin özgürlüğünün kısıtlanacağı veya kontrol altına alınacağı korkusudur. Bu fobi, genellikle bireyin bağımsızlığına ve kişisel alanına çok değer vermesinden kaynaklanır. Esaret fobisi olan kişiler, kendilerini kısıtlanmış, hapsedilmiş veya bir şekilde kontrol altında hissedecekleri durumlardan kaçınma eğilimindedirler.
Esaret Fobisi Nedenleri
Esaret fobisinde birçok faktör rol oynayabilir:
- Geçmiş Travmalar: Geçmişte yaşanan kısıtlanma, kontrol altına alınma veya özgürlüğün kaybedilmesi ile ilgili travmatik deneyimler, esaret fobisinin gelişmesine neden olabilir.
- Kontrol İhtiyacı: Aşırı derecede kontrol ihtiyacı olan kişiler, kontrolü kaybetme korkusu yaşayabilirler. Bu da esaret fobisine yol açabilir.
- Kültürel ve Sosyal Faktörler: Bireyin yetiştiği kültür ve sosyal çevre, özgürlüğe verilen değer ve bağımsızlık duygusunu etkileyebilir. Bağımsızlığın çok değer gördüğü toplumlarda esaret fobisi daha yaygın olabilir.
- Kişilik Özellikleri: Bağımsızlığa ve kişisel alanına çok önem veren kişilerde esaret fobisi daha sık görülür. Bu kişiler genellikle özgürlüklerine müdahale edilmesinden kaçınırlar.
Belirtileri
Esaret fobisi olan kişilerde şu belirtiler gözlemlenebilir:
- Kapalı veya dar alanlarda kalmaktan kaçınma
- Otorite figürleriyle karşı karşıya gelmekten kaçınma
- Kendini sıkışmış veya hapsedilmiş hissetme durumunda aşırı anksiyete veya panik atak yaşama
- Bağımsızlıklarını ve kişisel alanlarını koruma konusunda aşırı titiz olma
- İkili ilişkilerde veya iş hayatında aşırı kontrol ihtiyacı hissetme
Tedavi
Esaret fobisi tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılabilir:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Bu terapi yöntemi, kişilerin korkularıyla yüzleşmelerine ve bu korkuların irrasyonel düşüncelerini değiştirmelerine yardımcı olur.
- Maruz Bırakma Terapisi: Kişi, korktuğu durumlarla kontrollü bir şekilde yüzleştirilir ve bu durumlara alışması sağlanır.
- Rahatlama Teknikleri: Meditasyon, derin nefes alma ve yoga gibi rahatlama teknikleri, anksiyete düzeylerini azaltmaya yardımcı olur.
- EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): Bu terapi yöntemi, travmatik anıları yeniden işlemeye ve duyarsızlaştırmaya yardımcı olarak korku ve anksiyete düzeylerini azaltır.
Esaret fobisi, bireyin günlük yaşamını ciddi şekilde etkileyebilecek bir durumdur. Ancak, uygun terapi ve tedavi yöntemleri ile bu fobi ile başa çıkmak mümkündür.
DSM-5
DSM-5 (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fifth Edition) esaret fobisini doğrudan ele almaz. Ancak, DSM-5’te bu tür korkular ve fobiler, daha geniş anksiyete bozuklukları kategorisi altında sınıflandırılabilir. Özellikle, esaret fobisi, belirli fobiler kategorisi içine girer. Belirli fobiler, DSM-5’te şu şekilde tanımlanır:
Belirli Fobiler (Specific Phobias)
Belirli fobiler, belirli bir nesne veya duruma karşı duyulan aşırı ve irrasyonel korkuyu içerir. Bu korku, kişinin günlük yaşamını olumsuz etkiler ve kişinin bu nesne veya durumdan kaçınmasına neden olur. DSM-5’te belirli fobiler şu kriterlere dayanarak teşhis edilir:
- Belirgin ve Sürekli Korku: Belirli bir nesne veya durum karşısında belirgin ve sürekli bir korku yaşanır. Bu nesne veya durum, hemen hemen her zaman anında korku tepkisine neden olur.
- Korkunun Orantısız Olması: Korku, gerçek tehlike veya tehdit düzeyi ile orantısızdır.
- Kaçınma Davranışı: Kişi, korkulan nesne veya durumdan kaçınır ya da büyük bir sıkıntı ve endişe ile bu duruma katlanır.
- Süre: Korku ve kaçınma davranışları genellikle 6 aydan uzun sürer.
- Günlük İşlevleri Etkilemesi: Bu korku ve kaçınma davranışları, kişinin sosyal, mesleki veya diğer önemli işlev alanlarında belirgin bir sıkıntıya veya bozulmaya neden olur.
Esaret Fobisi ve DSM-5
Esaret fobisi, belirli bir nesne veya duruma yönelik belirli bir fobi olarak değerlendirilirse, yukarıdaki kriterlere uyar. Ancak, DSM-5’te “esaret fobisi” terimi spesifik olarak yer almaz. Bunun yerine, “kapalı alan korkusu” (claustrophobia) gibi daha genel bir fobi kategorisi altında incelenebilir. Esaret fobisi, özgürlüğün kısıtlanacağı veya kontrol altına alınacağı durumlara yönelik bir korku olarak değerlendirildiğinde, bu tür spesifik fobiler kapsamında ele alınabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
Antony, M. M., & Swinson, R. P. (2008). The Shyness and Social Anxiety Workbook: Proven Techniques for Overcoming Your Fears. New Harbinger Publications.
Marks, I. M. (1987). Fears, Phobias, and Rituals: Panic, Anxiety, and Their Disorders. Oxford University Press.
Hofmann, S. G., & Smits, J. A. J. (2008). Cognitive-Behavioral Therapy for Adult Anxiety Disorders: A Meta-Analysis of Randomized Placebo-Controlled Trials. Journal of Clinical Psychiatry, 69(4), 621-632.
DevamıOedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Oedipus Kompleksi, Sigmund Freud tarafından psikanalizin erken dönemlerinde geliştirilen, çocukların gelişim evrelerinde karşı cins ebeveynine karşı bilinçsiz cinsel ilgi duyması ve aynı cins ebeveyniyle rekabet etme eğilimi olarak tanımlanan bir teoridir. Freud, bu kompleksi erkek çocuklara özgü olarak tanımlamış ve erkek çocuğunun annesine karşı derin bir sevgi ve cinsel ilgi geliştirdiğini, babasını ise bir rakip olarak gördüğünü öne sürmüştür. Çocuğun bu durumu, babasına karşı çeşitli duygular beslemesine neden olabilir; bu duygular arasında kıskançlık, rekabet ve hatta babasını ortadan kaldırma isteği bulunabilir. Freud’a göre, bu kompleksin sağlıklı bir şekilde çözülmesi, çocuğun sosyal kuralları, cinsel kimliğini ve toplum içindeki rolünü anlamasında önemli bir adımdır (Freud, 1923).
Freud, kız çocukları için de benzer bir süreç tanımlamış ancak bunu Elektra Kompleksi olarak adlandırmıştır. Bu durumda, kız çocuğu babasına karşı bir ilgi geliştirirken, annesini bir rakip olarak görür (Freud, 1925).
Oedipus Kompleksi, Freud’un psikanaliz teorisinin merkezi unsurlarından biri olmasına rağmen, günümüzde birçok psikolog ve psikiyatrist tarafından tartışmalı bulunmaktadır. Eleştiriler genellikle kompleksin evrensel ve biyolojik temellerinin eksikliğine ve kültürel faktörlerin göz ardı edilmesine odaklanır. Ancak, bu teori psikanalizin temel kavramlarından biri olmaya devam etmekte ve insan psikolojisine dair tartışmalarda yer almaktadır (Lerner, 2005).
Oedipus Kompleksinin adı, Eski Yunan tragedya yazarı Sophokles’in “Kral Oedipus” adlı eserinden gelir. Bu eserde, Oedipus bilmeden babasını öldürür ve annesiyle evlenir. Freud, bu mitolojik hikâyeyi, erkek çocukların annelerine karşı bilinçsiz cinsel çekimlerini ve babalarıyla rekabet etme eğilimlerini simgeleyen bir örnek olarak kullanmıştır (Sophokles, M.Ö. 429).
Sophokles’in tragedyasında Oedipus, kendi kaderinden habersiz, kahinlerin öngördüğü gibi babasını öldürüp annesiyle evlenerek kral olur. Bu öykü, Freud’a göre, insan doğasının temelinde yatan bilinçsiz arzuları ve korkuları açığa çıkarır. Freud, bu mitolojik referansı kullanarak, insan psikolojisinin evrensel boyutlarını vurgulamak ve kendi teorisine derin bir tarihsel ve kültürel bağlam sağlamak istemiştir. Oedipus Kompleksi terimi, bu nedenle, çocukların gelişimindeki bu evrensel psikolojik dinamiğe atıfta bulunmak için kullanılır (Freud, 1933).
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar – Yule Psikoloji
yulepsikoloji@gmail.com
Kaynakça
- Freud, S. (1923). The Ego and the Id. Vienna: International Psychoanalytical Press.
- Freud, S. (1925). Some Psychical Consequences of the Anatomical Distinction Between the Sexes. International Journal of Psycho-Analysis, 7, 133-143.
- Freud, S. (1933). New Introductory Lectures on Psychoanalysis. New York: W.W. Norton & Company.
- Lerner, P. (2005). Hysterical Men: War, Psychiatry, and the Politics of Trauma in Germany, 1890-1930. Cornell University Press.
- Sophokles. (M.Ö. 429). Kral Oedipus.
Trikotillomani (Saç Koparma Hastalığı) Nedir
Trikotillomani (Saç Koparma Hastalığı)
Trikotillomani (Saç Koparma Hastalığı), bireylerin kendi saçlarını koparma dürtüsüne karşı koyamamasıyla karakterize edilen bir dürtü kontrol bozukluğudur. DSM-5’te (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) “Obsesif Kompulsif ve İlişkili Bozukluklar” kategorisinde yer alır. Trikotillomani, genellikle kafa derisinde, kaşlarda ve kirpiklerde saç kaybına neden olur. Bu durum genellikle stres, kaygı veya sıkıntı gibi duygusal durumlarla ilişkilidir ve çoğunlukla ergenlik döneminde başlar.
Belirtileri
Trikotillomani belirtileri şunları içerir:
- Tekrarlayan saç çekme davranışı.
- Saç kaybının olduğu bölgelerde belirgin boşluklar.
- Saç çekme dürtüsüne karşı koyamama.
- Saç çekme sonucunda rahatlama veya memnuniyet hissi.
- Saç çekme davranışını gizleme çabası.
Nedenleri
Trikotillomani’nin kesin nedenleri bilinmemekle birlikte, birkaç faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
- Genetik Yatkınlık: Araştırmalar, trikotillomani’nin genetik bir bileşeni olabileceğini göstermektedir. Birinci derece akrabalarında trikotillomani olan bireylerde bu bozukluğun görülme olasılığı daha yüksektir (Stein et al., 2006).
- Biyolojik Faktörler: Beyindeki serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği, trikotillomaniye katkıda bulunabilir. Yapılan çalışmalarda, beyindeki beyaz madde anormallikleri ile trikotillomani arasında bir bağlantı bulunmuştur (Chamberlain et al., 2009).
- Psikolojik Faktörler: Stres, kaygı, depresyon veya travmatik yaşantılar, trikotillomani riskini artırabilir. Psikodinamik teorilere göre, saç çekme davranışı, bilinçdışı çatışmaların dışa vurumu olabilir (Grant et al., 2010).
- Çevresel Faktörler: Çocuklukta yaşanan travmalar veya zorlayıcı yaşam olayları, trikotillomani gelişiminde rol oynayabilir.
Yaygınlık
Trikotillomani, genel popülasyonda %0.5-2 oranında görülmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık %1’lik bir yaygınlık oranı bildirilmiştir, bu da yaklaşık 2.5 milyon kişinin bu durumdan etkilenebileceği anlamına gelir (TrichStop, 2023). Çocuklukta kız ve erkek çocuklarda eşit oranda görülürken, yetişkinlikte kadınlarda daha yaygındır (Recovery Village, 2023). Çocuklukta başlayan vakaların çoğu ergenlik döneminde devam eder ve tedavi edilmezse yetişkinlikte de sürebilir.
Tedavi Yöntemleri
Trikotillomani tedavisi, bireyin ihtiyaçlarına ve durumun ciddiyetine bağlı olarak değişir. Yaygın tedavi yöntemleri şunlardır:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, bireyin saç çekme davranışını tetikleyen düşünce ve duyguları tanımlamasına ve bu davranışları değiştirmesine yardımcı olur.
- EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): EMDR, travmatik anıların işlenmesi ve duyarsızlaştırılması yoluyla saç çekme davranışını azaltmada etkili olabilir. Bazı çalışmalarda, EMDR’nin trikotillomani tedavisinde umut verici sonuçlar verdiği gösterilmiştir (Marquette & North, 2016).
- Psikodinamik Terapi: Psikodinamik terapi, bilinçdışı çatışmaların ve duygusal süreçlerin anlaşılmasına odaklanır. Bu terapinin, trikotillomani gibi dürtü kontrol bozukluklarının tedavisinde etkili olabileceği öne sürülmüştür. Psikodinamik yaklaşımlar, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve ilişkilerinin mevcut davranışlarını nasıl etkilediğini anlamasına yardımcı olur (Shapiro, 2005).
- Mindfulness ve Rahatlama Teknikleri: Stres yönetimi ve rahatlama teknikleri, saç çekme dürtüsünü azaltmada etkili olabilir. Mindfulness temelli terapiler, bireylerin dürtüleriyle başa çıkma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur (Penza et al., 2006).
Trikotillomani (Saç Koparma Hastalığı), yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen bir bozukluktur. Ancak, uygun tedavi yöntemleri ve destekle, bireyler bu bozukluğun üstesinden gelebilir ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilir. Trikotillomani belirtileri gösteren bireylerin, bir uzmana başvurmaları ve profesyonel yardım almaları önemlidir. Bu sayede, doğru tedavi yöntemleri belirlenerek, saç çekme dürtüsü kontrol altına alınabilir ve bireylerin yaşam kalitesi artırılabilir.
Trikotillomani (Saç Koparma Hastalığı) Nedir
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Araştırmalar ve Referanslar
- Chamberlain, S. R., Hampshire, A., Menzies, L. A., Garyfallidis, E., Grant, J. E., Odlaug, B. L., … & Sahakian, B. J. (2009). Reduced brain white matter integrity in trichotillomania: a diffusion tensor imaging study. Archives of General Psychiatry, 67(9), 965-971. doi:10.1001/archgenpsychiatry.2010.101
- Christenson, G. A. (1995). Trichotillomania: From prevalence to comorbidity. Psychiatric Clinics of North America, 18(4), 773-796.
- Grant, J. E., Odlaug, B. L., & Potenza, M. N. (2010). Clinical characteristics of trichotillomania with and without co-occurring affective disorders. Journal of Anxiety Disorders, 24(6), 703-709. doi:10.1016/j.janxdis.2010.05.004
- Marquette, L., & North, C. (2016). Effectiveness of Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) in the Treatment of Trichotillomania. Journal of EMDR Practice and Research, 10(4), 254-265. doi:10.1891/1933-3196.10.4.254
- Penza, K. M., Heimberg, R. G., & Mennin, D. S. (2006). A cognitive-behavioral model of anxiety in social phobia. In G. C. L. Davey (Ed.), Worry and its psychological disorders: Theory, assessment and treatment (pp. 115-132). John Wiley & Sons, Ltd. doi:10.1002/9780470713143.ch6
- Shapiro, F. (2005). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) Therapy, Third Edition: Basic Principles, Protocols, and Procedures. The Guilford Press.
- Stein, D. J., Grant, J. E., Franklin, M. E., & Keuthen, N. J. (2006). Trichotillomania (hair pulling disorder), skin picking disorder, and stereotypic movement disorder. In Handbook of Obsessive-Compulsive Disorder and Related Disorders (pp. 291-311). Cambridge University Press.
- Swedo, S. E., Leonard, H. L., Rapoport, J. L., Lenane, M., & Goldberger, E. (1989). Treatment of trichotillomania with clomipramine: A double-blind, placebo-controlled crossover study. Archives of General Psychiatry, 46(5), 438-444. doi:10.1001/archpsyc.1989.01810050050007